menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yeniden Şekillen Kimlik: Anne(n) (2024)

8 0
10.05.2025

Geçmişin yüküyle yaşamak mümkün müdür? Yoksa geçmişi geride bırakmak, özgürleşmek, yeniden doğmak ve kimlik inşasında bağımsız bir adım atmak mümkün müdür?

Anne(n) (2024), Samira El Mouzghibati’nin yönetmenliğinde, aile bağları, kimlik arayışı ve geçmişin etkisi üzerine kurulu bir yapım olarak dikkat çekmektedir. Başkarakter Samira, annesiyle olan ilişkisini anlamaya çalışırken, geçmişin etkisinden kaçamayacağını fark eder. Film, iki nesil arasındaki çatışmayı, zamanla değişen değerleri ve anne-kız ilişkisinin dinamiklerini derinlemesine işlemektedir. Samira’nın kimliği, annesinin yaşadığı köydeki geleneğin ve modern hayatın etkisiyle şekillenirken, izleyiciye anne figürünün sadece biyolojik bir bağdan öte, kültürel ve duygusal bir yük taşıdığını gösterir. Anne ve kız arasındaki ilişki, yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda kültürel bir mirasın da taşıyıcısıdır. Bu bağlamda, Samira’nın kimlik arayışı, annesinin geçmişi ve toplumdaki kadın rolüne dair sınırlamalarla yüzleşerek şekillenmektedir. Anne ve kız arasındaki ilişkiyi anlamak, yalnızca bir aile içi çözümleme değil, aynı zamanda geniş toplumsal yapılarla ilişkili bir kimlik araştırmasıdır.

Aile İçindeki Sessizlik ve İletişimsizlik: Aileyi Anlamak ve Yeniden İnşa Etmek

Filmin en belirgin temalarından biri, ailenin içsel sessizliği ve aile dinamiğindeki iletişimsizliktir.Samira, annesinin yaşadığı köye yaptığı ziyaret sırasında, annesiyle ve diğer aile üyeleriyle olan ilişkilerindeki sessizliği fark etmektedir. Bu sessizlik, aile içindeki travmaların, öfkenin ve kırgınlıkların dışa vurumundan kaçma çabasıdır. Samira, annesinin geçmişine dair daha fazla bilgi edinmeye çalışırken, ailenin tarihini yeniden inşa etme gerekliliğini hisseder. Bu gereklilik ilerleyen zamanlarda anne ve kız kardeşlerin arasındaki bağın da açıklayıcısı olacaktır. Bu bağlamda, sessizlik sadece bir iletişim biçimi değil, aynı zamanda bir direnç aracıdır. Ailenin geçmişteki travmalarını, acılarını ve gizli kalmış hislerini görmezden gelen her birey, kendi kimliğini oluşturmakta zorluk çekmektedir. Annelerinden ve annelerinin değerlerine hapsolmaktan korkan kardeşler, annelerine benzememek için bir direnişin içinde yaşarlar. Bu kendilerini, annelerinden uzaklaşmakla birlikte “kendi” olabilme şansından uzaklaştırır. Bu durum, aile içindeki bireylerin geçmişin etkilerini aşmak için yüzleşmeleri gereken engelleri temsil etmektedir. Samira, annesiyle yüzleşmeye çalışırken, aslında kendi geçmişini, annesinin kimliğini ve ailesinin yaşamını anlamaya çalıştığını fark etmektedir. Aile içindeki bu sessizlik, karakterlerin birbirleriyle olan duygusal bağlarını şekillendiren temel bir faktör hâline gelmektedir.

Postmodern Perspektif: Gerçeklik, Perspektif ve Kimlik

Postmodern anlatı, modern anlatı yapılarına bir tepki olarak gelişmiş ve özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren edebiyatta, sinemada ve sanatta kendini gösteren bir anlatım biçimidir. Bu tür anlatılar, klasik anlatının giriş-gelişme-sonuç yapısına, mantıklı, neden-sonuç ilişkisine dayalı yapısını sorgulayarak ve çoğunlukla parçalanmış, belirsiz, çoklu bakış açılı bir yapı sunmaktadır. Postmodern anlatının hâkim olduğu eselerde en belirgin özellikler: Anlatının klasik yapıya uygun olmaması, örtük anlatıma sahip olması, subjektif olması, tek bir bakış açısının olmaması ve dil yapısının zengin olması gibi özelliklerdir. Anne(n), postmodern anlatı teknikleriyle örülmüş, gerçekliğin ve kimliğin çoklu bakış açıları üzerinden şekillendiği bir yapıdadır. Filmde her bir karakter, geçmişe dair kendi hikâyesini anlatırken, bu anlatılar birbiriyle çelişip izleyiciye bir “gerçeklik” çeşitliliği sunmaktadır. Esasında bir gerçeklilik ve çözüm arayışına da gidilmemektedir. Hikâye, herkesin kendisini, yaşadıklarını aktarma şansı ve alanı olarak kurgulanmıştır. Ayrıca bu anlatımın bir çözüm vaat etmemesi de temelde bir suçlu arayışına girmemesine dayanmaktadır. Örneğin Samira, annesinin geçmişini keşfederken, onun hikâyesinin de subjektif olduğunu fark etmektedir. Çünkü Samira tamamen kendi deneyimlerinden yola çıkarsa, annesi onun ve kız kardeşlerinin hikâyesindeki suçlu olacaktır. Fakat Samira’nın bunu yapmak yerine, annesini tanımayı ve anlamayı seçmesi annesinin hikâyesini yeniden tanımasına yol açar. Bu bakış açıları arasındaki gerilim, postmodern kuramla uyumlu bir şekilde, her bireyin kimliğini kendi deneyimlerinden ve algılarından oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Samira’nın annesiyle olan ilişkisi, aynı zamanda izleyiciye, gerçeğin ve hafızanın nasıl değişken olduğunu ve her bireyin geçmişini farklı bir şekilde anlamlandırdığını göstermektedir. Postmodern bir anlatı olarak, film, kesin ve objektif bir “gerçek” sunmak yerine, gerçeğin farklı yorumlarına ve kimliklerin dönüşümüne........

© Film Hafızası