menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Nasrettin Hoca’nın Eşeği Üniversiteye Gidiyor!

32 0
24.10.2025

Modern çağda zekâ ve bilginin etkisi, parlaklığı çok olsa da hayatın derinliğindeki sarsılmaz hakikat farklıdır. Karakter, her zaman zekadan ve bilgiden daha yüce bir mertebede yer alır. Zekâ ve bilgi kısa vadede başarı sağlarken, karakterin getirdiği doğruluk, güvenilirlik ve tutarlılık uzun vadede işe yarar.

Mesele aslında irfan sahibi olabilmekte, bilgiyi sindirmek ve hayata aktarabilmekte gizlidir.

Bilgi biriktirme yeteneği sadece bilgiyi depolamaktır, karakter ise bir değerdir. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) buyurduğu gibi, mizanımızda güzel ahlaktan daha ağır bir şey yoktur. Karakterde, bilgiyi sadece zihinde tutmak değil, onu yaşama odaklayan bir içselleştirme vardır.

Yani “doğru olalım, okuyalım, şöyle davranalımın” ötesine geçip bunları halimizle ortaya koyma işidir karakter.

Kriz anında, sadece bir yığın bilgi değil, sahip olunan ahlaki sağlamlık ve güvenilir duruş problemleri çözer. Bu ahlaki sağlamlık, karakter ve irfan sahibi olmak aynı zamanda zekanın hızına karşı bir denge unsuru olan tutarlılık sorumluluğunu da beraberinde getirir. Bir işte, davranışta, bizden beklenen bir durumda kendimize ve taahhütlerimize karşı ne kadar dürüst olduğumuz kesinlikle önemlidir.

Kendimizle, vicdanımızla hesaplaşabiliyor muyuz?

Doğrular, kişiye göre değişiyorsa meseleyi daha ince görmek lazım. Buradan hareketle irfanın, karakterin kaybolmak üzere olduğu gençlerimizin bilgi almak, diploma almak için vakit geçirdiği mekanlara bir göz atalım.

Ne yazık ki, günümüz dünyasında, ilim yuvası olması gereken üniversite ortamlarında, sadece paranın egemenliğindeki küçük beyinlerin şov alanı oluşturuluyor. Popüler kafede oturmak, pahalı arabalarla boy göstermek ve markaları göstermeye çalışmak, içeriğin değil, şeklin öne çıktığı sığ bir gösteriş kültürünü besliyor.

Oysa üniversite, şekille değil içerikle var olma çabasının ortamı olmalıydı. Liselere giden öğrencilerimizin hali pür melali daha da vahim. Bu gençlerimizi akademik süreçlerle değil de sanat, spor, meslek alanlarına yönlendirmeliyiz ki hem kendisine hem de topluma faydalı olabilsinler. Kısacası onları hayata hazırlamakta yarar var. Heba edilen yılların geriye dönüşü büyük bir çığ oluşturuyor.

İşte bu sığlığa, yanlışlara, istemediğimiz durumlara karşı, karakterin ulaştığı zirve olan irfan kavramı devreye girer. İrfan sahibi, hakikati; sadece akıl değil, aynı zamanda yüksek ahlak ve sezgi yoluyla idrak eder.

Bu irfan, sığ gösteriş ve erteleme gibi karakterin düşmanlarına karşı en büyük panzehirdir. Erteleme, karakterin devamlılığını, daim olma durumunu zedeler. Bugünden harekete geçmek, vicdanımızı sızlatan alışkanlıkları terk etmek, gerçek karakterin gereğidir. Çünkü bir insanın kıymeti, aklının derinliğinde, bilgisinin çokluğunda değil, niyetinin temizliğinde ve sözle davranışının tutarlılığındadır. Zekanın, bilgini hızına kapılmak yerine, karakterin sağlamlığına odaklanmalı ve hayatımızdaki ertelemeyi ertelemeye hemen şimdi karar vermeliyiz.

Zekanın, bilginin, ne oldum delisi hallerin hızıyla savrulmak, markaların gösterişiyle var olmaya çalışmak yerine, karakterin, dürüstlüğün, güvenin sağlamlığıyla yol almalıyız.

Nasreddin Hoca’nın eşeğiyle çıktığı yolda herkesin eleştirisine maruz kalması gibi, başkalarının sözüyle yol tutanlar kendi kararlarını veremez hale gelirler. İrfan sahibi olmak, bazen eşeğe binip bazen eşeği dinlendirmesini bilmektir. Hangisini ne zaman yapacağına vicdanınla ve hikmetinle kendin karar verebilmelisin.

Hocanın eşeğini üniversiteye sürsek oraya da gidecektir. Eşeğin sahibi rotayı belirlemişse mevzu netleşmiştir. O şunu demiş, bu bunu demiş, o böyle demiş …. Bunun sonu yok ki! Karar vermek önemli ancak karar verecek olgunluğa erişmek daha da önemlidir. İşte burada devreye “karakter, sağlam duruş ve irfan sahibi olabilmek” gibi değerler giriyor.

İşte bu denge, mutluluğun ve kemale ermiş bir karakterin gerçek sırrıdır. Kaşığı taşıyan el ile köşkü seyreden göz, birbirini unutmadan buluştuğunda gelen o küçük iç huzuru ve ahlaki dengeyi sağlamak önemli. Meşhur hikayedeki gibi yağı dökmeden gezeceksin ancak etrafta ne olup bittiğini de gözleyip ders alacaksın.

Peki, bütün bu dertler, sıkıntılar için neler yapalım?

Bu sorunların temel çözümü, şahsiyet bilincini -kendini bilmek, iç muhasebe yapabilmek vb.- yükseltmek ve gösteriş yerine gönle yatırım yapmaktır. Öğrenme ortamları yani ilim tahsil edilen yerler, kitap okumayı ve derin fikir teatisini yeniden merkeze almalı. Maddi statüyü değil, kâğıttan ibaret diplomayı hiç değil; fikir ve ahlak zenginliğini yüceltmelidir.

Erteleme alışkanlığına karşı ise, küçük ama tutarlı adımlarla vicdani sorumlulukları bugüne taşımak, yani karakter disiplinini hayata geçirmek gerekir. Nihayetinde huzur, hariçten gelen onayda değil, içten, özden gelen dengede ve şükürde bulunur.

Niyet sağlam, maya sağlam, ortam sağlamsa ötesi de sağlam olacaktır.

Bilginin dilde değil, halde ve gönülde yanan halini görmek bütün derdimiz vesselam!


© Fikir Kazanı