Nadir olmayan felaketler; toprağın ve insanın posası
Ender görülen fenalıkların bizi bulması ihtimalini aklımızdan defetmek için belki de “nadir” sözcüğünü duymakla iyi şeylere yorarız. Az bulunur esenlikler nadirattandır.
Arşivlerde “doğal gaz müjdesi” tamlamasını arayan kişi, zaten bu enflasyondaki gülünçlüğü, vaatteki aczi sadece sezmekle kalmamış demektir. Kritik zamanlamalarda topluma efsunlu bir gaz gibi salınır gibi bu müjdeler.
Eskişehir'deki bilmem kaç yüz tonluk nadir toprak elementleri, dünyanın ikinci büyük rezervi olarak paketlenerek aynı efsunla duyuruldu; nadir görülen müthiş bir kaynak işte Türkiye'deydi. Teknoloji ve savaş sanayinin başat hammaddeleri olmakla güncel uluslararası siyasetin satranç hamlelerini bu mineraller belirliyor malum. Akıllı telefondan elektrikli araçlara, füzeden radara geniş bir yelpazede üretim bu kaynaklara yaslanırken “yeşil ekonomi” de bu yeni sömürgeciliğin girdiği kılıklardan biri.
Kader denemez, oysa bu müjdenin ardı “fenalıklarla” dolu. Aslında “nadir” sözcüğü cevher içinde bulunan mineral miktarının düşük olmasından dolayı seçilmiş. İlan edilen rezerv alanında yerkabuğundan çok küçük miktarda element elde edebilmenin maliyeti o kadar büyük ki. Buna talip şirketlerin ekonomik maliyetine kederlenecek değiliz; doğaya, gezegene maliyeti inanılmaz. Bir ton üretimden geriye iki katı toksik atık kalıyor. Bu atıkların bir kısmı doğrudan küresel ısınmanın seyrini hızlandıracak cinsten. Üretim safhasının uçucu partikülleriyse insanlar, hayvanlar, bitkiler için muhtelif kalıcı hasar anlamına geliyor.
Türkiye'deki nadir elementler “müjdesinin” muhalefet cenahında “vatan toprağını sattın mı satmadın mı” ekseninde ele alınması ne hazin. Sanki........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d