FIFA ve UEFA, İsrail'i uluslararası futboldan men etmek için neyi bekliyor?
11 Ekim’de İsrail’in Oslo’da Norveç’e karşı Dünya Kupası elemesine çıkması planlanıyor. Bu, nihayetinde bir futbol maçı. Ama maçın kendisinden önce gelen ve futbolu aşan bir soru var: Böyle bir karşılaşmanın “normal” akış içinde oynanması meşru mu? Üstelik futbolun en güçlü iki kurumu—FIFA ve UEFA—kendi yakın tarihleri içinde benzer bir krizde siyasi-ahlaki bir refleks göstermişken.
2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası FIFA ve UEFA dört gün içinde Rus millî takımlarını ve kulüplerini tüm organizasyonlardan men etti. Ortak açıklama netti: “Tüm Rus takımları, bir sonraki duyuruya kadar FIFA ve UEFA müsabakalarından uzaklaştırılmıştır.” Bu kararın gerekçesi, sporun siyaseten etkisizliğini savunmak değil, spor alanının güvenliği ve meşruiyeti için “olağanüstü durumlarda olağanüstü tedbir” almaktı.
Aynı kurumların kendi belgelerinde yazan bir ilke daha var: FIFA Tüzüğü’nün insan hakları maddesi, “FIFA’nın tüm uluslararası tanınmış insan haklarına saygı göstermeyi ve bu hakların korunmasının teşvik edilmesine çaba göstermeyi taahhüt ettiğini” yazar. Bu hüküm makyaj cümlesi değildir; John Ruggie’nin 2016 tarihli raporuyla bir yönetişim standardına bağlanmış, FIFA etiğinin çekirdeğine yerleştirilmiştir.
Bir diğer açık kural: FIFA Tüzüğü 64.2, üye federasyonların ve kulüplerinin “başka bir üye federasyonun onayı olmadan o federasyonun topraklarında maç oynayamayacağını” hükme bağlar. İşgal altındaki Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerinde oynanan lig maçları —ki bunların varlığı yıllardır insan hakları kuruluşlarının raporlarında ayrıntılı biçimde belgeleniyor— bu hükümle doğrudan çatışma içindedir.
İsrail’in iki yıldır süren saldırıları, Gazze’de eşi benzeri görülmemiş bir sivil kayba ve yıkıma yol açtı. Eylül 2025 ortası itibarıyla Gazze Sağlık Bakanlığı verilerine dayanan ajans haberleri, ölü sayısının 65 binin üzerine çıktığını bildiriyor. Bu, futbol kurumlarının “insan hakları taahhüdü” nü soyut olmaktan çıkarıp somut ahlaki-yönetişim sorumluluğuna dönüştüren büyüklükte bir gerçeklik.
Yalnızca ölümler değil, açlık da kurumsal tepki gerektiriyor: Dünya Sağlık Örgütü, 15 Ağustos 2025 itibarıyla Gazze Valiliği’nde IPC 5 seviyesinde (kıtlık) bir durumun “makul delille teyit edildiğini” duyurdu; yetersiz beslenmeye bağlı ölümler yüzlerle ifade ediliyor. Futbolun “insan onuruna saygı” söylemi, bu tablo karşısında sınanıyor.
Basın özgürlüğü cephesinde de tablo ağır: CPJ ve büyük haber kuruluşlarının derlemeleri, bu savaşın modern tarihin gazeteciler için en ölümcül çatışmasına dönüştüğünü; öldürülen gazetecilerin sayısının 180-200 bandını aştığını ve Nasser Hastanesi’ne düzenlenen saldırı gibi vakalarda hedef gözetildiğine dair ciddi iddialar bulunduğunu ortaya koyuyor. Bu durum yalnızca savaş hukuku değil, sporda ifade ve izleme özgürlüğüyle da doğrudan çelişiyor.
Sporun kendi dünyasında ise iki kritik başlık var. İlki, yerleşimlerde oynanan maçlar. İnsan hakları kuruluşları yıllardır İsrail Futbol Federasyonu’na (IFA) bağlı kulüplerin işgal altındaki topraklarda müsabaka düzenlediğini, bunun hem........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Ellen Ginsberg Simon
Constantin Von Hoffmeister
Mark Travers Ph.d