Türkiye kapitalizminin tekelleşme eğilimi ve siyasal yansımaları
Türkiye kapitalizminin karakteristik özelliklerinden biri tekelleşme eğilimi olup, emperyalist sistemin iç çelişkilerine ve emperyalist bloklar arası iktisadi ve teritoryal rekabete göre dönemsel olarak yeniden yapılanır. Bu bakımdan tekelleşmenin birden çok sureti bulunur: Uluslararası sermaye doğrudan faaliyet yürütebilir veya büyük sermaye küçük şirketleri satın alarak veya onlarla ortaklıklar kurarak ulusal pazarlarda yer alabilir. Türkiye’nin yıllardır uyguladığı neoliberal politikalar uluslararası sermayenin yerleşiklik kazanmasını kolaylaştırdığı gibi, şirket birliktelikleri üzerinden tekelleşmeye de ivme kazandırır.
Tekelci sermaye kavramı, Marksist siyasal iktisatta ve bazı Marksist olmayan analizlerde “çok uluslu” veya “ulus üstü” şirketlerde somutlaşan, 19. yüzyılın son çeyreğinde kapitalizmin serbest rekabet aşamasının sonunu ve tekelci kapitalizmin başlangıcını işaret eden yeni sermaye biçimini tanımlamak için kullanılır. (1)
Lenin’in “Emperyalizm” eserinde belirttiği üzere emperyalizmin başlıca ekonomik temeli tekeldir ve emperyalizm; tekellerin ve finans kapitalin egemenliğinin ortaya çıktığı, sermaye ihracının birinci planda önem kazandığı, dünyanın uluslararası tröstler arasında paylaşılmasının başlamış olduğu ve dünyadaki bütün toprakların en büyük kapitalist ülkeler arasında bölüşülmesinin tamamlanmış bulunduğu gelişme aşamasına ulaşmış kapitalizmdir.
Tekelleşmenin ölçeğini belirleyen başlıca faktör, Ernest Mandel’in “geç kapitalizm” eserinde detaylı olarak açıkladığı üzere sermayenin uluslararası düzeyde merkezileşmesi, iç içe geçmesi ve yoğunlaşmasıdır. Sermayenin merkezileşmesi, merkezi komuta gücü ya da üretim araçları üzerindeki kontrolün merkezileşmesi anlamına gelir ve merkezileşmiş özel mülkiyet yapılarını ortaya çıkar. (2)
Söz konusu mülkiyet yapıları genellikle iki biçimde gelişir. Farklı uluslara ait tekelci kapitalistlerin şirketleri veya büyük işletmeleri bir tek emperyalist grubun denetimi altında bir araya gelirler ya da büyük kapitalist işletmeler ve emperyalist şirketler tek bir kapitalistin denetimi altına girmeksizin ayrı bir uluslararası veya uluslarüstü şirket içinde birleşirler. Bu ilişkinin geç kapitalizmdeki somutlanma şekilleri arasında başlıcası çok uluslu şirket formudur. (3)
Tekelci aşamada sermayenin genişleme eğilimi, ulusal ve bölgesel sınırları aşan ve uluslararası pazarlara gereksinim duyan yayılma süreçlerini içerir. Tülin Öngen, sermayenin merkezleşmesinin ve yoğunlaşmasının gerek ulusal gerek uluslararası sınıf ilişkileri üzerinde önemli etkilere yol açtığını Sweezy, Baran ve Magdoff’un tezlerinden hareketle tasnifler. Ulusal düzeydeki sınıf ilişkileri üzerindeki etkileri, emek sürecinin toplumsallaşması ve rasyonelleşmesi, teknik değişmelere duyulan gereksinimin artması ve böylece emeğe duyulan gereksinimi azaltan üretim örgütlenmelerinin gelişmesi, çeşitli pazarlar üzerinde gerçekleşen tekelci denetim yoluyla çok sayıda üretici arasındaki rekabetin yerine az sayıda üretici arasındaki rekabetin gelişmesidir. (4)
Sermayenin merkezileşmesinin uluslararası sınıf ilişkileri üzerindeki etkisi ise uluslararası iş bölümü yapılarındaki değişikliklere bağlı olarak kendini gösterir. Başlangıçta ürün farklılaşmasına dayalı olarak gelişen uluslararası toplumsal iş bölümü -üretici güçlerin gelişmesine paralel- teknoloji farklılıklarına dayanan yeni bir iş bölümü yapısını izler. Tekelci aşamada sermayenin genişleme eğilimi ulusal ve bölgesel sınırları aşan, uluslararası pazarlara gereksinim duyan yayılma süreçlerini beraberinde getirir.
Sermayenin uluslararasılaşması ile birlikte iktisadi güç dev şirketler ve mali kuruluşlarda yoğunlaşır. Emperyalist merkezlerden sermaye ihracı artarken, yeni endüstrilerin ortaya çıkışı ve etkin bir şekilde işleyebilmesi için geniş ölçekli üretim yapabilen birimlere büyük sermaye yatırımları yapılır. Bu durum yeni yatırımları finanse edecek büyüklükte ve esneklikte para piyasalarını ve bankacılık sistemlerini geliştirir. Yeni sanayileşmeye ve dünya ticaretinde yaşanan genişleme ve bütünleşmeye eşlik eden sosyal, politik ve ekonomik gelişmeler bütünü, ticari rekabetin kızışmasına, yüksek gümrük duvarlarının yeniden uygulamaya konmasına ve militarizmin canlanmasına zemin hazırlar. (5)
Türkiye kapitalizminin 1980’lerde neoliberalizmin kuruluş evresi ve özellikle finansal serbestleşmeyle başlayan küresel sisteme entegrasyonu, 2000’li yıllardan itibaren daha hızlı ve daha yoğun gerçekleşmiştir. 1980’den itibaren kamunun pek çok alandan geri çekilmesi ulusal ve uluslararası büyük sermayeye bu alanlara el koyma, faaliyet yürütme, finansal sisteme müdahale etme imkanı tanımıştır. Büyük sermaye tekelci piyasa koşullarında kârlılıklarını belli oranlarda tutabilmiştir ve yeni meta alanlarının oluşumuna öncelik vererek tekelci fiyatlandırma olanakları sayesinde kâr oranını yükseltebilmiştir. DTÖ, IMF ve Dünya Bankası hakimiyetinde ilerleyen bu dönem 2000’lerden itibaren büyük ölçekli özelleştirme programlarıyla büyük sermayenin hükümranlığını kökleşmiştir. Bu durumu özelleştirme programlarından görebiliriz. 1986-2003 yılları arasında 8 milyar dolarlık özelleştirme yapılırken, AKP’nin iktidara geldiği yıldan bugüne (2004-2024) bu rakam 64 milyar doları geçmiştir.
Sermayenin küresel hareketliliği tekelleşmeye ivme kazandırarak Türkiye’deki sermaye kompozisyonunu........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein