NUSAYRĺLER
Nusayrîlik akımının kurucusu Muhammed b. Nusayr en-Nemirî’dir. Bilindiği üzere 9. yüzyılda kurucusunun adına atfen kurulan bu akım, 20. yüzyılın çeyreğinden itibaren de “el-Alevîyyûn” ismiyle anılır olmaya başlar. Ayrıca Anadolu Aleviliğinden nüans farklılığına işaret olsun diye de adına Nusayrî Alevilik, Akdeniz Aleviliği ve Hatay bölgesi Aleviliği denildiği gibi mensuplarına da bu bölgenin insanlarının çiftçilikle uğraşmalarına nisbeten Fellâh denmektedir.
Nusayrîlik akımı aslında Alevilik çatısı altında İslâm’ın değişik bir yorumu olmakla birlikte Hz. Ali (k.v)’i sevme noktasında İslam’ın öngördüğü ölçünün dışında aşırıya kaçtıkları da malum. Nasıl ki Hıristiyanlar Hz. İsa (a.s)’ı sevme noktasında “İsa Allah’ın oğludur” demek suretiyle ölçüyü kaçırmışlarsa, Nusayrîlik akımı da ilmin kapısı Hz. Ali (k.v)’e ulûhiyet isnat etmekle de bir başka açıdan ölçüyü kaçırmışlardır. Değim yerindeyse bu akımın temel kodlarında Sabiîlik, Musevilik ve Hırîstiyanlıktan harmanlanarak üzerlerine sirayet etmiş bir takım sapkın inanç ve anlayışların etkisi vardır. Nitekim bu akımın kurucusu Ebû Şuayb Muhammed b. Nusayr en-Nemirî, kökleri çok eskilere dayanan geleneksel düşünce hüviyetine bürünmüş sistemlerin tesirinde kalaraktan tamamen İslam akaidi ile taban tabana zıt “hülul- ittihad- tenasüh” üçlüsü kavramlarla etrafında marjinal düzeyde Nusayrî halkası da oluşturabilmiş bir öncüdür.
Hele bir insan etrafında ki marjinal yapılardan halkasını kurmaya bir görsün, bir bakmışsın Şiîlerce 10. İmam olarak kabul gören Ali en-Nakî döneminde bizatihi bu imamın önderliğinde ona ulûhiyet isnad etmenin yanı sıra kendisinin de onun tarafından gönderilen bir peygamber olduğunu ilan edip tenasüh inancını etrafına yaymayı bir vazife olarak da telakki eder. Hakeza yetmedi Şiîlerce 11. İmam olarak addedilen Hasan Askerî döneminde de onun “bâb”ı olduğu iddiasında bulunmanın yanı sıra onun bu dünyadan göç etmesinin ardından yine Şiîlerce 12. İmam olarak addedilen Muhammed Mehdi’nin gaybete intikal ettiğine inanılıyor olmasından hareketle kendisinin de onun sefiri (elçisi) olduğunu etrafına telkin eder. Derken Muhammed b. Nusayr en-Nemirî’nin vefatının ardından Nusayrîlik akımının başına Muhammed el-Cünbülânî geçip o da kendi ismiyle müsemma Cünbülânî tarikatının kurucu şeyhi olarak Nusayrîlik akımına tasavvufi içerik katmış olur. Öyle ki, posta oturduğunda tarikat faaliyetlerini etrafıyla sınırlı tutmayıp çıktığı gezi seyahatleriyle de konakladığı yerlerde takip ettiği yolun esaslarını yaymayı kendine vazife görür. Nitekim dava uğruna gittiği Mısır’da Ebû Abdullah Hüseyin b. Hamdân el-Hasîbî’yi de etkileyip tarikat halkasına girmesini de sağlar. Muhammed el-Cünbülânî’nin ölümün ardından da Nusayrîlik akımının başına bu kez Mısır’da etkisi altına aldığı Hasîbî posta oturur. Böylece Hasîbî üstlendiği bu akıma ivme kazandırma adına sığındığı Büveyhî hanedanlığını desteğini alaraktan kaleme aldığı “el-Hidâyetü’l-Kübra ve el-Mâide” isimli kitaplarıyla şeyhinden devr aldığı bu harekâtı belli bir çerçeveye oturtup sistemleştirmesiyle birlikte adından ikinci kurucusu olarak da söz ettirir. Hatta yazdığı bu iki eseri Büveyhî hükümdarı Seyfüddevle’ye ithaf edip bu arada Nusayrîlik akımının ana kaynak başucu kitabı diyebileceğimiz “Kitâbu’l- Mecmû” adlı eserini de yazmakla da kendini karizmatik bir öncü olarak lanse etmiş olur.
Öyle ya, madem Nusayrîlik akımını yazdığı eserleriyle sistemleşmesini gerçekleştirebilmiş bir akım hale getirir, o halde bundan böyle üstlendiği harekâtın misyonunu sınırlarının dışına da çıkarıp Irak ve Suriye’nin bazı bölgelerine fırka fırka yayabilirdi pekâlâ. Nitekim o da öyle yapıp buralarda küçük gruplar halinde hiçte azımsanmayacak çapta taraftar kitlesine ulaşır bile. Böylece bu akımın ikinci kurucusu gözüyle bakılan Abdullah Hüseyin b. Hamdân el-Hasîbî’in vefatının ardından Bağdat ve Halep bu akımın iki ana üs merkez yerleşkesi konumunda rol oynayacak konuma gelir. Öyle ki, Bağdat merkez üssünde Seyyid Ali el-Cisti bu sapkın akımın ilk birinci yürütücü kolunun piri olarak posta otururken, Halep üssünde ise Muhammed b. Ali el-Cillî bu akımın ikinci yürütücü kolunun piri olarak posta oturur. Ancak ilk merkez üssü konumunda rol oynayan Bağdat merkez üssü, Moğol hükümdarı Hülagu’nun........
© Enpolitik
