menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnancın çeyrek yüzyılı: 'The Witch'

13 1
28.04.2025

Robert Eggers’ın The Witch filmi, 17. yüzyıl Yeni İngiltere’sinin puslu, çürük, rüzgârlı atmosferinde var olan bir aileyi ve onların inançlarıyla yüzleşmelerini anlatan dehşet verici bir metafor. Film, korkuyu sadece bir dışsal tehdit aracılığıyla yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda dogmatizmin insanın içindeki en karanlık köşelere kadar sızan gücünü de gözler önüne seriyor. Fakat bu korku, sadece doğrudan bir varlıkla değil, aynı zamanda içsel bir çöküş, bir zihinsel tahribatla şekilleniyor. Her sahnede, gözlerimizin önünde, var olan bir aile yapısının yıkılması, sadece bir lanetin değil, aynı zamanda koşulsuz itaat ile şekillenen bireysel travmaların sonucu olarak resmediliyor. Bu anlamda The Witch, dogmatik argümanlarla ahlaki yapısını şekillendiren bir aile figürünün, dini dogmalar sonrası karşılaştıkları yozlaştırıcı etkilerini derinlemesine işlerken, insan ruhunun en karanlık yönlerini de açığa çıkarıyor.

Film, dört çocuklu bir ailenin, inançları ve azami düzeydeki takıntılı ahlaki değerleriyle, gözlerden ırak, ıssız bir ormanın derinliklerine sürgün edilmesinin ardından başlıyor. Aile, bir çeşit günahkarlık ya da anlaşmazlık nedeniyle kasabadan ayrılmaya zorlanıyor ve ceza olarak, ıssız bir ormanın içinde, korkutucu bir yalnızlığa mahkûm ediliyor. Ancak bu sürgün, sadece fiziksel…Asıl yıkım, bu ailenin derin, karanlık ve sonsuz bir içsel yolculuğa çıkmasıyla ortaya çıkıyor. Hem dış dünyadan hem de içsel dünyalarından soyutlanmış bu insanlar, inançlarının onları nasıl giydirip biçimlendirdiğini henüz tam olarak anlamadan, ormanın karanlıklarında bir tehdit, bir büyü, bir "şeytan" aramaya başlıyorlar.

Aile üyelerinin içinde bulunduğu bu karanlık sürgün, yalnızca fiziksel bir uzaklık değil, aynı zamanda bir çöküş, bir inanç krizinin simgesi. Sonsuz itaatleri, bu karakterler için hem bir koruma kalkanı hem de bir hapishane. Her adımda, Kutsal emirlere olan bağlılıkları, onları birer robot gibi hareket etmeye zorluyor, ancak bu sonsuz itaat, nihayetinde onları hem bedensel hem de ruhsal olarak çürütüyor. İkilikler içinde sıkışıp kalan bu aile, körü körüne takip ettikleri argümanların acı verici sonuçlarını görüyor.

The Witch filminin merkezinde yatan dogmatizm eleştirisi, sadece inanç ve ahlaki temelini inançtan alan katı bir dünya görüşünün mutlak şekilde kabul edilmesinin insan üzerinde yarattığı tahribatı göstermiyor, film, dogmatik öğretilerin içindeki çelişkileri ve ikiyüzlülüğü de sert bir şekilde ifşa ediyor. Aile, her ne kadar doğruyu bulmak için inandıkları doğrultusunda yürüdüklerini iddia etseler de The Witch’te tüm o ahlaki değerler, pek çok şekilde çürütülüyor ve sorgulanıyor.

Filmde, dogmatik doğruların zayıflaması ve korkuyla şekillenen bir toplumun, yalnızca inancın ötesinde, birbirlerine karşı olan........

© Elips Haber