menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Elmas gibi yalanlar, eşek gibi gerçekler: Köşeyi Dönen Adam

13 7
30.07.2025

1978 tarihli Köşeyi Dönen Adam filmi, görünürde bir gülmece, derininde ise bir ülkenin boynuna geçirilmiş ithal kravatın öyküsüdür. Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğinde, Kemal Sunal’ın halkın ta kendisi olan karakteriyle can bulduğu bu film, Türkiye'nin ABD güdümlü ekonomik ve kültürel düzenine çarpıcı bir taş atar. Ama öyle taş ki... Bu taş, suda halkalar çizmez; doğrudan bataklığa düşer.

Filmdeki başkahraman Adem, bir gecede "zenginleşmeye çalışan" Türk insanının karikatürüdür. Yoksullukla bezeli geçmişinden kurtulma hayali, onu gazete kuponları ile eşya almaya çalışan, inandırılmış yalanlarla boğuşan ve çokça cehaletle bezeli bir yükseliş hikâyesine savurur. Ancak bu bir yükseliş değil, ABD yapımı bir düşüşün perdesidir.

Filmin en çarpıcı metaforu nedir derseniz, o da Amerika’dan gelen eşektir. Gönderilen bir eşek, sistemin rezilliğini özetler. Zira topluma empoze edilmiş “ABD” algısı trajikomik bir gerçekliği yüzümüze çarpar. “ABD’den ne gelse iyidir.”

Bu eşek, sadece bir hayvan değil; Batı’nın, özellikle de Amerika'nın Türkiye’ye "medeni katkısıdır". Bir “yardım” kılıfında gönderilen, ama ne işe yaradığı belli olmayan, hatta varlığı bile utanç verici olan şeylerin sembolüdür. Bu eşek, Marshall Planı'nın post-modern torunu, NATO'nun sempatik maskotudur. Yani, yaldızlı paketle gelen aşağılanmadır.

Adem karakterinin bu repliği, bir Anadolu insanının ağzından çıkan ama aslında Türkiye'nin kolektif bilinçaltından fışkıran bir sitemdir. Amcasından miras olarak gelen bu “eşek”, simgesel olarak Amerika'nın Türkiye'ye kakaladığı sözde kalkınma paketlerinin, teknolojiden çok, bağımlılık taşıdığını anlatır. Hani Amerika’dan yardım gelir, yardımın adı yardım olur ama içeriği bağımlılık yapar ya… İşte o eşek, kalkınma maskesi takmış bir geri kalmışlıktır.

Bu noktada Atıf Yılmaz, adeta bir Brecht'çi yabancılaştırma efektiyle bizi güldürürken düşündürür. “Eşek gibi çalıştırılmaya” mahkûm edilen halk, bu kez bir eşeği, dış güçlerden gelen bir “armağan” olarak kucaklar. Gülünçtür; çünkü absürttür. Ama düşündürücüdür; çünkü gerçektir. Bu replik, Amerikan emperyalizminin Türkiye'ye kültürel hegemonya ve iktisadi bağımlılık üzerinden neyi miras bıraktığını sorar: Teknoloji mi, refah mı, yoksa içi boş bir eşek mi?

Eşek, aynı zamanda cehaletle barıştırılmış halkın kaderine razı oluşunu da simgeler. “E madem Amerika'dan geldi, mutlaka kıymetlidir” diye düşünülmesi, Batı’dan gelen her şeyin kutsanmasına da bir eleştiridir. Hediye paketi süslüdür ama içinden eşek çıkar; bu, o dönemin siyasal teslimiyetçiliğini tiye alan zekice bir alegoridir.

Yani bu replik, Türkiye’nin Batı’ya dönük yüzünde bir yandan umut ararken, öte yandan da o umudun kuyruğuna takılmış koskoca bir hayal kırıklığını anlatır. O eşek, ithal hayallerin, montaj sanayinin, borçla alınmış kalkınmanın, taklit modernitenin ve popüler kültürün sırtımıza yüklediği her şeydir.

Filmdeki en önemli karakterlerden biri de Ali Şen’in canlandırdığı “Hacı” karakteridir. Mütedeyyin ve muhafazakâr bir karakter olan Hacı, ABD’den miras gelen eşeğin içinde bir Elmas olma........

© Elips Haber