Yargısız infazlar çağında avukatlık yapmak
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki; mahkeme salonlarının kapıları açılmadan kararlar çoktan verilmiş, infazlar sosyal medya ekranlarında çoktan tamamlanmış oluyor.
Artık yargı, mahkemelerde değil; tweetlerde, manşetlerde, algoritmalarda kuruluyor.
Masumiyet karinesi, yalnızca bir anayasa maddesi değil; her gün infaz edilen bir hayaldir artık.
Savunma hakkı, linç çağrılarına boğulmakta; deliller ise algı selinde kaybolmakta.
Ancak Avukatlık, duvarların ardında susturulmuş bir meslek değil; vicdanın nabzını sokakta, ekranda, kamuoyunun yüreğinde tutan bir mücadeledir artık.
Roma'nın forumlarından, Cicero’nun sesinden başlayan bir gelenek bu:
Adalet yalnızca yargıca değil, halka da anlatılır. Çünkü yargı, yalnızca bir karar değil; bir iknadır, bir vicdandır.
Ortaçağ’da susturulan avukatlar, yalnızca bir meslek değil; insanlık onuru için direnişi temsil etti.
Fransız Devrimi’nde savunma, ilk kez bir ayrıcalık değil, bir insanlık hakkı olarak tanındı.
Bugünse, AİHM kararları dahi der ki:
Avukat yalnızca mahkemeye değil, topluma karşı da konuşur.
Çünkü adaletin adresi artık sadece dosyalar değil; kamu vicdanıdır.
Oysa ki bugünün yargı şovunda avukata biçilen rol önceden hükmü verilmiş dosyalarda savunmayı oynamakla sınırlı tutulmak isteniyor
Yargısız infazlar çağında hukuksal katliam
Sosyal medya postları, emniyet açıklamaları, manşetler:
Henüz mahkemeye bile çıkmamış bireyler toplum önünde suçlu ilan edilmekte.
Masumiyet karinesi: Ekranlarda boğuluyor.
Savunma hakkı: Yargılanmadan itibarsızlaştırılıyor.
Deliller: Algı çarpıtmasının........
© Elips Haber
