Yapay zekâ çağında insandan geriye ne kalacak?
Terminatör: Kıyamet Günü filminde, T800 model robot ‘vurulduğun zaman acı duyuyor musun?’ sorusuna şu yanıtı verir: ‘Yaralanmaları algılıyorum. Verilerim bunu ‘acı’ olarak adlandırabilir.’
Bu yanıt, yapay zekâ tartışmalarının merkezindeki boşluğu yıllar öncesinden işaret eder: Algılamak başka, hissetmek başka bir şeydir.
Bugün yapay zekâ sistemleri şiir yazıyor, resim çiziyor, hastalık teşhisi koyuyor, müzik besteliyor. Bir zamanlar yalnızca insana özgü sayılan zihinsel yetiler, büyük bir hızla algoritmik süreçlere dönüşüyor.
Ancak asıl soru hâlâ önümüzde duruyor: Bu sistemler gerçekten düşünüyor mu? Hissediyor mu? Anlıyor mu?
Bilinç, düşünmekten fazlasıdır.
Bir yapay zekâ, sizi ‘günaydın’ diye karşılayabilir. ‘Üzgünüm’ diyebilir. Sizinle en yakın arkadaşınız gibi konuşabilir. Hatta dertleşebilir. Ama bunlar, yalnızca milyarlarca kelime örüntüsünden hesaplanmış sentetik çıktılardır!
Burada bilinç kavramı devreye giriyor. Bilinç, salt bilgi işlemek değil; bir şeyin farkında olmak, kendini bilmek, hissetmek ve anlam kurmak demektir.
Felsefeci Thomas Nagel, ‘Bir yarasa olmak nasıl bir şeydir?’ sorusunu sorar. İlginç bir soru, değil mi? Bir yarasanın davranışlarını dışardan gözlemleyebiliriz. Hareketlerinden bazı yargılara varabiliriz. Bilimsel olarak inceleyebiliriz. Ama içsel deneyimini, yani yarasa olmak hissini asla bilemeyiz.
İşte yapay zekâ için de temel sınır burada: Davranışı taklit edebilir, ama insanın bilinçli........© Ekonomim
