ESG’nin vicdani evrimi: Etik zekâ
Kurumsal dünyanın bir dönem büyük iştahla sarıldığı ESG kavramı, bugün eski rüzgarını yitirmiş görünüyor.
Öyle ya, şirketler karbon azaltım planlarını, çeşitlilik politikalarını, yönetim yapılarının şeffaflığını raporlamaya, yatırımcılar da bu skorlarla risk değerlendirmesi yapmaya başlamıştı.
Ama zamanla bir şey oldu. ESG, kurumsal iyi niyet dili olmaktan çıktı, sadece bir uyum listesine dönüştü. Raporlar çoğaldı ama standartlar karıştı. Yeşil yıkamalar başladı. Veri güvenilirliği tartışmaları çıktı. Üstüne, küresel düzlemde siyasilerin dilinden çatlak sesler de arttı. Oysa niyet, kurumsal dünyanın dokunduğu her alan için ESG çatısı altında sağlıklı bir etik çerçeve çizebilmekti.
Bugün, tartışmalı yönleri olsa da konunun önemi arka plana atılabilecek durumda değil. Sadece, özellikle yapay zekânın yükselişiyle birlikte, ESG anlayışının dönüşmesi gerekiyor. Burada da yeni bir kavram yükseliyor: Etik zekâ. Bu kavram, kurumların yalnızca ne yaptığını değil, neden ve nasıl yaptığını da sorguluyor.
Böylece sürdürülebilirlik de teknik boyuttan aslında ahlaki bir boyuta geçiyor. ESG, doğru şeyi yapmakla ilgileniyordu. Etik zekâ ise ‘doğru olanı, doğru biçimde yapmayı’ getiriyor.
ESG metrikleri bugün kurumsal dünyada bir ölçü ekonomisi yaratmış durumda. Azaltılan emisyonlar, artırılan kadın yönetici sayıları, katlanan gönüllülük projeleri, karbon dengeleme işleri… Şirketler bunları raporlarına dizi dizi sıralıyor.
Elbette, hepsi........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d