Direksiyon başında kim var?
Bir markanın direksiyonuna geçmek, yalnızca üretim bandının ya da tasarım ekibinin başına geçmekle ilgili değildir. Hele ki söz konusu marka Tesla gibi vizyoner bir rüyanın taşıyıcısıysa… Elon Musk, teknolojiye olan inancı kadar kendine olan hayranlığıyla da tanınan bir figür. Ancak her figür bir gölge yaratır. Ve bazen o gölge, markanın ışığını söndürmeye başlar.
Elon Musk’ın Donald Trump’a açıktan verdiği destek, yalnızca bir siyasi pozisyon değil; aynı zamanda marka-müşteri ilişkisinde ağır bir fay hattı oluşturdu. Zira Tesla’nın büyüme serüveni, yalnızca mühendislik başarılarıyla değil, aynı zamanda dünyayı daha sürdürülebilir ve yaşanabilir kılma vizyonuyla anlam kazandı. Elektrikli araçlar, çevresel sorumluluk, temiz enerji… Tüm bu değerler, tüketicilerin zihninde “ilerici bir yaşam tarzı” ile özdeşleşmişti. Ancak Trump’ın temsil ettiği politik yapı; iklim değişikliğini inkâr eden, kutuplaştırıcı, popülist ve statükoyu kutsayan bir anlayışa dayanıyor. Musk’ın bu yapı içinde konum alması, Tesla’yı o değer evreninin dışına fırlattı.
Yakın tarihli “Tesla Takedown” araştırması, markanın algısındaki sarsıntıyı soğukkanlı verilerle önümüze koyuyor: Demokrat seçmenler nezdinde Tesla’ya yönelik olumlu algı keskin bir düşüş yaşarken, Cumhuriyetçi seçmenlerde yükselme eğilimi gözleniyor. Ancak bu artış, düşen sadakatin yerini doldurmaya yetmiyor. Tıpkı, bir ağacın köklerinden değil de dallarından su almaya çalışması gibi…
Musk’ın........
© Dünya
