Maden–tarım paradoksunun anatomisi
Zeytin, bu toprakların kadim barış simgesi… Fakat bizde barışın ömrü, altının değer kazandığı günlere kadar sürer. Çünkü altın yükselince, zeytinlikler bir anda “stratejik kaynak alanı”na dönüşür. Tercih hep aynıdır: Tarım mı, maden mi? Cevap bellidir; maden. Çünkü madencilik, özellikle altın ve bazı ihracata konu madenlerde, tarıma kıyasla daha kısa sürede döviz akışı sağlayabilir.
Oysa zeytinyağı sabırla yoğrulur. Dalından sofraya gelmesi aylar, pazara girmesi yıllar alır. Hele Avrupa Birliği pazarına ulaşacaksa, kota, standart, sertifika derken bu yol iyice uzar. Madende ise başka bir tempo vardır: çıkar, sat, nakde dönüştür. Ne kota ne bekleyiş… Biri aceleyle tüketilen bir öykü; diğeri uzun soluklu bir roman.
Dış borcun büyük kısmı döviz cinsi. İhracatımızın önemli bölümü tek bir pazara, Avrupa Birliği’ne bağlı. Finansman koşullarındaki her dalgalanma, döviz ihtiyacını büyütüyor. Böyle dönemlerde, hızlı gelir sağlayabilecek alanlara yönelmek kaçınılmaz hale geliyor. Madencilik ve enerji projeleri bu yüzden öne çıkıyor. Çünkü bunlar, tarımsal ürünlerin aksine, daha az kısıtlama ve daha hızlı nakit akışı sunuyor.
Bir ülkenin kalkınma hikâyesi, bazen devasa fabrikalarla, bazen yeni pazarların kapısını aralamakla, bazen de kökleri........
© Dünya
