Fitnenin son çırpınışı
Bir devletin tarihî siyaseti anlaşılmadan güncel siyaseti anlaşılamaz. Devletin tarihî siyaseti ise tarihî tecrübeden kaynaklanan kalıcı saiklar ve hedefler tarafından belirlenir. Tarihî rolü ve coğrafî mevkii, Türk devletine politik rejimleri aşan kalıcı bir beka güdüsü ve gücü kazandırmıştır. Türkler, çok eskiden İç Asya'dan Orta Asya'ya, Ön Asya'dan Küçük Asya'ya (Anadolu’ya) hep gemileri yakarak geri dönmemek üzere ilerlemişlerdi. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’yı 1553’te boğdurtması ve II. Mahmud’un Kavalalı tehlikesine karşı 2 Şubat 1833 Rus ordusunu çağırması misallerinde görüldüğü gibi, Türk devletinin inanılmaz derecede güçlü bir beka saikı vardır.
Türkiye’nin kalıcı beka güdüsü ve gücü tarafından belirlenen tarihî siyaseti, Türkiye'nin sekizinci ve on ikinci cumhurbaşkanları Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan gibi liderlerle canlanmıştı. Yani “Neo-Ottomanism” denen tarihî vizyon ile güçlü liderliğin terkibi, tarihî siyasetin canlanmasına yol açmıştı. Özal ile Erdoğan denince ilk akla gelen vasıflar, cesaret ve kararlılıktı. Tanıyanların bildiği gibi, gözünü karartınca Erdoğan’ı hiçbir güç durduramazdı; Şehir Üniversitesi olayı, buna misaldi. Eğer Erdoğan’ın bu satveti olmasaydı FETÖ çoktan Türkiye’yi düşürmüştü.
Recep Tayyip Erdoğan devrinde Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Türkiye’yi (cumhuriyet), İstanbul’da kullanılan cumhurbaşkanlığı konutları, Osmanlı’yı (imparatorluk) temsil eder. Erdoğan tarafından İstanbul’da cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanılan üç saray, iki köşk (Yıldız Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Vahdettin Köşkü, Huber Köşkü) vardır. Cumhurbaşkanlığı’na devr edilen Yıldız Sarayı’nın ismi “Cumhurbaşkanlığı İstanbul Külliyesi” olarak değiştirildi. Pekiyi beş saray ve köşkün içinde Cumhurbaşkanlığı İstanbul Külliyesi olarak neden Yıldız Sarayı seçildi? Yıldız Sarayı’nda dün Sultan Abdülhamid’in, bugün Tayyip Erdoğan’ın hüküm sürmesi tesadüf müydü? Bu, Osmanlı-Türkiye irtibatının, tarihî sürekliliğin işareti değil miydi?
Keza Erdoğan, Fikri Efendi (k.s.) ile Mahmud Efendi (k.s.) ve Hasan Efendi’nin (k.s.) oğullarından oluşan İsmailağa heyeti ile görüşmek için İsmailağa tekkesine gidebilir veya onları Ankara’da veya İstanbul’daki diğer saray ve köşklerde kabul edebilirdi. Erdoğan’ın İsmailağa heyetini Çengelköy’deki Vahdettin Köşkü’nde kabulünde subliminal bir mesaj vardı: Din ü Devletin birlikte tahkimi.
Çok bilen (şeyh, hükümdar vs.), az konuşur. Hatta devlet adamları, yakın çevrelerine hep şöyle söylerler: “Siz bizim bildiklerimizi bilseydiniz geceleri uyuyamazdınız.” Erdoğan, İsmailağa heyeti ile görüşmesinde İsmailağa’ya operasyon çekenler hakkında, “Biz her şeyi biliyoruz.” dedi. “Biz her şeyi biliyoruz.”, “Merak etmeyin, işinize bakın, devletimiz vakti gelince gereğini yapacaktır.” demekti. Burada devlet-cemaat (İsmailağa) münasebeti, doktor-hasta münasebetine benzetilebilirdi. “İnsanın neresi ağrırsa canı oradadır.” sözünce bir cemaat için yaşadığı, ana fitneydi, hâlbuki devlet için bu, birbirlerine bağlı fitnelerden bir fitneydi.
Erdoğan, 2024 yılında kısa aralıklarla........
© Dikgazete.com
