C.C: Sinyora Enrica’ya Veda
Sonra C.C’nin filmlerini kollamaya başladım: “La Ragazza con la Valigia” (Bavullu Kız), “Bel’Antonio” (Yakışıklı Antonio) ve ilk renkli filmi Luchino Visconti’nin “Gattopardo” (Leopar). Alain Delon ile yaptığı o ünlü dans beni fazlasıyla kıskandırmıştı.
Bunu kendisine 2012 yılında, Venedik Film Festivali’nde Yaşam Boyu Başarı Ödülü olan Altın Aslan’ı aldıktan sonra lobide itiraf edince, tok sesiyle bir kahkaha attı.
Tok sesi demişken; Tunus’ta, Sicilyalı bir ailenin ikinci kızı olarak doğan Claudia’nın İtalyancası kötü olduğu için ilk filmlerinde kendisini başkaları seslendirdi. İtalyancayı düzgün konuşabilmesi yıllarını aldı. Ama sesi de pek güzel değildi; hatta pes bir tondaydı. Bunun sebebini kendisi açıklamıştı: “Günde üç paket sigara içiyorum ve vazgeçemiyorum.”
16 yaşında güzellik kraliçesi yarışmasına girdi ve kazandı. Aynı yıl tecavüze uğradı, hamile kaldı. Yakınlarının yardımıyla Paris’e gitti ve Patrick’i doğurdu. Yıllarca çevresine oğlunu kardeşi olarak tanıttı.
Onu anarken aklıma hep aynı düşünce geliyor: Bence onun genç yaşta yaşadığı o büyük travma –16 yaşında uğradığı cinsel saldırı– sinemada neden hep güçlü, özgür ve iradeli kadınları canlandırdığının cevabını veriyor. Bu rol seçimleri asla tesadüf değildi.
Bazı insanlar vardır; acıyı yalnızca bir yara olarak değil, aynı zamanda bir güç kaynağı olarak taşırlar. Bence Claudia Cardinale tam da böyle biriydi. Hayatın ona vurduğu en ağır darbeyi sanatıyla güce dönüştürdü. O acı, onu susturmak yerine konuşturdu; onu kırmak yerine daha da sağlamlaştırdı, kendini yeniden yarattı.
Ve işte zirve noktası: 1963’te Luchino Visconti’nin........





















Toi Staff
Gideon Levy
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein