menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

M.Ö. 4004’ten Derin Zamana: Bilimin Dönüştürdüğü Kutsal Dünya Görüşü

21 0
14.10.2025

Görsel: Özlem Gülçiçek

Batı düşünce tarihi genellikle büyük kırılmalarla anılır: Kopernik, Newton, Darwin. Ancak bu devrimlerin her biri, yüzyıllar süren ve geleneksel inanç sistemleriyle bilimin bulgularını uzlaştırma çabalarının ürünüydü. Darwin’in evrim kuramından önceki dönem, bir “bilgisizlik çağı” olmaktan ziyade, kutsal metinlerin literal yorumlarıyla doğa gözlemlerini bağdaştırmanın giderek zorlaştığı, derin bir entelektüel gerilim dönemiydi. Carolus Linnaeus gibi dönemin önde gelen doğabilimcileri, kutsal metinlerle doğa gözlemlerini uzlaştırmaya çalışırken, türlerin başlangıçta ekvatora yakın konumdaki tek bir dağ üzerinde yaratıldığı varsayımına dayanıyordu. Bu varsayıma göre, tüm türler "Paradiscal Dağı" (Cennet Dağı) olarak adlandırılan bu kutsal merkezden dünyaya yayılmışlardı[1]. Linnaeus ayrıca bu kutsal merkezi, Nuh'un Gemisi'nin indiği yer olduğuna inanılan Ağrı Dağı ile ilişkilendirmişti.

Dünyanın birkaç bin yıl önce yaratıldığı inancı, sanıldığının aksine, Ortaçağ Hristiyan düşüncesinin genel kabulü değildi. Bu görüş, 17. yüzyılda Protestan Reformasyonu’nun etkisiyle kutsal metinleri tarihsel bir çerçeveye oturtmaya çalışan bilginler tarafından sistematikleştirildi. Bu yaklaşımın en simgesel örneği, Armagh Başpiskoposu James Ussher’in Yaratılış’ın tarihini MÖ 4004 yılı Ekim ayının 23’ü, Pazar günü, öğle vakti olarak hesaplamasıydı. Bu tarih, dönemi için ilginç ve saygı duyulan bir çalışma olsa da, aynı yüzyılda yükselen yeni bilimsel yaklaşımlar, bu kısa kronolojiyi sorgulamaya başlamıştı.

Evreni Makineye Çevirmek: Tasarımın Sınırları

Galileo ve Newton’un başarıları, evreni hareket halindeki maddeden oluşan bir sistem olarak gören mekanik felsefenin yükselişini sağladı. Descartes bu anlayışı en uç noktasına taşıdı: Tanrı, evrenin her ayrıntısını doğrudan tasarlamaktan çok, onu yöneten yasaları belirlemişti.

Bu yaklaşım, yaratılış süreci hakkında yeni türden spekülasyonları teşvik etti. Burnet, Tufan’ı dünyanın kabuğunun çökmesiyle; Whiston ise Newton fiziğinden esinle bir kuyruklu yıldızın etkisiyle açıklamaya çalıştı. Her ne kadar bu........

© Birikim