menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Muhatabını Arayan Ama Bir Türlü Bulamayan Soru: Boşuna mı Okuduk?

29 18
06.09.2025

“Boşuna mı okuduk?” sorusu, yalnızca bireysel bir hayal kırıklığının değil, aynı zamanda bu çağa özgü bir kimlik krizinin ifadesidir. Tanıl Bora’nın derlediği aynı adlı kitapta bu soru, Türkiye gençliğinin çalışma hayatıyla kuramadığı ilişkinin merkezine yerleşiyor.

“Boşuna mı okuduk?” yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorudur. Ancak bu sorunun muhatabı kayıp nesnedir. Kayıp nesne, özneyi de bilinmezliğin içine sokar. Kimse sorunun muhatabı olmak istemezken, sorumluluğu bireyin kişisel başarısızlığına havale eder. Sorunun muhatapsız kalması çözülmeye değil, yaşanan sıkıntının kronikleşmesine sebep olur. Duyulmayan birey çaresizliği en derininde, içinde yaşamak durumunda kalır. Kendine çarpıp geri dönen ses, kaygı, depresyon, umutsuzluk olarak yankı bulur. Bugün Türkiye’de genç kuşakların çoğu, hangi alandan olursa olsun, bu içselleştirilmiş depresyonla yaşıyor. Eskiden hayatın talihsiz bir evresi olarak görülen işsizlik, artık gençliği esir almış durumda.

Eskiden insanların birbirini tanıma yollarından biri, kişinin ne işle meşgul olduğuydu. “Ne iş yapıyorsun?” sorusu, kimliği tanımlamanın en kestirme yoluyken bugün, gençler arasında bu soruların yerini “Hangi bölümden mezunsun?” aldı. Çünkü soruyu soran da, yanıtlayan da büyük ihtimalle işsizlikle mücadele etmektedir. Kişiye işini sormamak, utanç ya da suçluluk hissettirmemek adına yeni bir nezaket kuralı haline geldi. Bu dönüşüm, işin yalnızca ekonomik değil, kültürel ve simgesel değerinin de nasıl aşındığını gösteriyor.

Son yirmi yılda niteliksiz üniversitelerin sayısının hızla artması, eğitimin kalitesinin düşmesi, her yıl binlerce mezun veren okulların çoğalması, işsizliği daha da genişleten bir halka yaratmaktan öteye gidemedi. “Gecekondu üniversiteler” şehri istila ederken, gençler için üniversite eğitimi artık daha iyi bir geleceğin başlangıcı değil; zorunlu, mesleki karşılığı olmayan, ekonomik bağımsızlıktan kopuk bir süreç haline geldi. Böylece kişinin okuduğu bölümden, hatta diplomasından bağımsız olarak ortada ne bir iş ne de bağımsız bir hayat tahayyülü mevcut.

Türkiye’de bu gerçeklik, politik düzlemde de sık sık dile getirildi. “Her üniversite mezununun iş bulması diye bir şey yok” sözleriyle işsizlik olağanlaştırıldı, gençlere niteliksiz işler önerildi. Bu işler........

© Birikim