menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Köpekler ve kapatılan kapılar

22 10
25.09.2025

Geçtiğimiz hafta özgürlükleri kısıtlayan, hukuku güçlünün adaletine dönüştüren iktidarın, yerleşikliğini alternatifsizlikle güçlendirebilmek için yasakları, kültürsüzleştirme politikalarını kullanışına değinmiştim. Peki, iktidarın yasakları sanatın kapıları kapatılabiliyor mu?

Yunanistan’da çağdaş ve deneysel tiyatronun önemli yönetmenlerinden Anestis Azasin’in gerçek bir olaydan etkilenerek yazıp yönettiği Köpekler (The Dogs!) geçtiğimiz gün Paribu Art sahnesinde izleyiciyle buluştu. Yunanca, Türkçe ve İngilizce olmak üzere üç dilli ve müzikli bu müthiş performansı izleyebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. İzleyicileri mizah ve gerginlik kadar aykırı iki uç arasında, şiddet ve gerçekliğin çarpıcı ve rahatsız edici unsurlarıyla adeta kuşatan oyunu izlerken aklımda bu soru vardı. Oyun izleyicinin, yetkili kurumlarca örtbas edilen bir vahşetin öyküsü eşliğinde hayatın farklı alanlarında kendisine de sorular sormasına vesile oluyor. Sanatın gücü, işte o çok korktukları erişimi zaten burada saklı değil mi? Tiyatro perdeyi aralıyor, oyunun sonunda perde alabildiğine açık ve sahnenin önündeki perspektiften çok daha geniş bir yere uzanan manzaraya doğru uçuşarak dalgalanıyor.

Bir köpeğin ölümü, bir toplumun vicdanını ne kadar sarsar? Yunanistan’da geniş yankı uyandıran Arahova’da bir Husky’nin zalimce öldürülmesinden yola çıkarak yalnızca hayvan haklarına değil; adaletin çarpık işleyişine, suskun kalabalıklara, örtbas edilen hakikatlere yönelik daha derin bir yerden konuşan güçlü bir oyun izledik. Köpekler; yalnızca bir hayvanın ölümü üzerine değil; görmezden gelinen bütün ölümler, örtbas edilen bütün gerçekler, susturulan bütün sesler için etkileyici bir sahne performansıyla sahneden köpeklerin çığlığını en sağır kulaklara taşıyor.

Hemcinslerine yönelik acımasız bir suçu aydınlatmak için yola çıkan “köpek dedektifler” beden dilleriyle birer tanığa, sorgulayıcıya dönüşüyor. Uyanışı, adalet için dayanışmayı örgütlüyor. Işık, ses ve ritimle kurdukları atmosfer, izleyiciyi gerçeğin ve kurgunun bulanık sınırında dolaştırıyor. Biz belki “Twist”in öyküsünü, Eros’un, Cezve’nin ve adını bile öğrenemediğimiz sayısız sokak hayvanın yaşadıklarını düşünerek izledik. Hatta Türkiye’de hayvanların acımasızca öldürülmesini teşvik eden, onların kontrolsüzce açlığa, ölüme terk edilmesine sebep olan korkunç yasayı getiren zalim iktidarın bize dayattıklarının yarın nereye uzanabileceğini iliklerimize kadar hissettik. Yunanistan’da infial uyandıran tekil bir olayın bizim ülkemizde cezasızlıkla hayvanlara, çocuklara, kadınlara, yoksullara, güçsüzlere, ezilenlere ve ses çıkaranlara uzanan köprüsünden geçerek! Sahne kimi anlarda bir mahkeme salonuna, bir vicdan kürsüsüne dönüştü zihnimizde ve yüreğimizde.

Ancak oyunun Türkiye’deki yankısı, bir başka haksızlığın........

© Birgün