Kırılan kol, yitirilen meşruiyet vs.
Türkiye’nin neredeyse son çeyrek asrına damgasını vuran AKP iktidarı ve onun konsolide etmeye çalıştığı tek adam "Recep Bey Rejimi", bir yandan her alanda tarihi bir yıkımı hızla gerçekleştirir ve 1923 Cumhuriyeti’ni yer ile yeksan etmeye çalışırken bir yandan da inanılmaz bir pişkinlikle "mağdur" rolü oynamasıyla hepimizi hayrete düşürüyor.
Son haftaların peşpeşe gelen iki açıklaması, bu "pişkinlikle bezeli mağduriyet" üretme çabasının en ibret verici örneklerini oluşturmakta.
ABD ziyareti sırasında, bizzat kendisi "meşruiyeti Beyaz Saray’dan almaya çalışan" lider konumuna düşürülmekten pek de rahatsız görünmeyen ve bu konu bizzat ABD Büyükelçisi Barrack tarafından dile getirdiğinde, ona "çıkışmamayı" tercih eden bir Cumhurbaşkanımız var. Dahası Recep Bey, bırakınız dünyanın en büyük emperyalisti ile "her alanda paralel ve çok uyumlu çalışmayı", bizatihi Baş Emperyalist Trump nezdinde çok iyi ağırlanmayı, Beyaz Saray’da ve Mısır’daki "Gazze Zirvesi’nde" aynı karede görünmeyi ve teveccüh görmeyi bile "içeride itibara tahvil etmenin" çabası içinde.
Muhatabı "Emperyalist Ağababa" Trump ise, her fırsatta "Çok iyi adamdır. Ne istersem yapar. Hatta, başkalarının onunla sorunu olduğunda bile beni arıyorlar. Sen yaptırırsın diye onun üzerindeki nüfuzumu kullanmamı isterler" diye bahsederken bile hiç de rahatsız olmuş görünmüyor. Tam tersine bunu bir "övünç meselesi" olarak gördüğünü bize hissettiriyor.
∗∗∗
Oysa ki, bu sözde "itibar ve teveccüh gösterisinin" arkasında, aslında "Türkiye Cumhuriyeti’ne, bir devlet olarak bakışını" sergileyen Trump’un ülkemizi oturttuğu "sıkıntı verici konumdan" sorumlu olduğunun farkında bile değil. Bir "şahıs" olarak,........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein