Modern engizisyon olarak beyazperde...
Daha önce defalarca yazıldı, çizildi, ama ne yazık ki sürekli dile getirmek gerekiyor: Tarım devrimiyle birlikte geçilen yeni evrede aile ve mülkiyet kavramlarının ortaya çıkışı, önce ‘tanrı aileleri’ni -baba tanrı ve eşi, onların kardeşleri ve çocukları, kuzenler, yarı-tanrılar vd.-, ardından tektanrılı dinleri doğururken, kadını özellikle kötü ve eksik gösteren, onu evle sınırlı bir yaşama zorlayan söylenceler yarattı. Bunların en ünlüsü, kendini Adem’le eşit gören, ona itaati reddeden, bu yüzden cennetten kovulan ‘haddini bilmez’ Lilit’tir. Yahudilik ve Mezopotamya inanışlarına göre Lilit o kadar güçlü ve inatçı bir varlıktır ki, koskoca tanrı bile onunla baş edemeyip cehenneme gönderdikten sonra, Adem’e eş olarak onun kaburga kemiğinden yaptığı, böylece ‘eksik ve kusurlu’ olduğu her fırsatta kendisine anımsatılacak olan yeni bir kadın yaratmıştır. Ama Havva da ‘fıtrat gereğince eksik ve kusurlu’ bir varlık ya, kolayca şeytanın tuzağına düşmüş, etkisi altına aldığı kocasını da beraberinde sürüklemiştir.
∗∗∗
Erkek iktidarı etrafında biçimlenen köleci, feodal ve kapitalist toplumlar bu mitleri sürekli yeniden-üreterek kadını baskılamayı sürdürdüler. Kadınlar, tanrısal düzeni sürekli tehdit eden, bu nedenle ‘doğurmak’la cezalandırılan, yani lanetlenme sayesinde yaşamın sürmesini sağlayan güvenilmez varlıklardı. Hele doğaya dair hiçbir erkeğin sahip olmadığı bilgilerle donanmış, hangi bitkinin nasıl bir etkiye sahip olduğunu deneye yanıla öğrenen ve bu bilgileri sonraki kuşak kızlarına aktaran şifacı kadınlar -çoğunlukla da, kadınlığın karanlık ve acayip güçlerini bilen ebeler- en kötüsüydü!
Manastırlarda kadının ‘kaburga kemiğinden yaratıldığı için ruhu olup olmadığı’nın tartışıldığı Ortaçağ’da icat edilen cadılık suçlaması, kadınlarla başa çıkmanın en kolay yoluydu. Kilisenin kadınlar üstündeki korkunç deney birikimleriyle yazılan Malleus Maleficarum* (1486) gibi........
© Birgün
