Bugün zaten distopyadayız
Blade Runner 2049, uzun süre Netflix kütüphanesinde yer aldı ve izleyicilerle buluştu. Şimdiyse farklı dijital platformlarda dolaşımda. Umarım bu şaheseri hâlâ izlememiş olan kalmamıştır! Çünkü bu film, sinema tarihinin en başarılı devam yapımlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Orijinalinin gölgesinde kalmak bir yana, onunla eşdeğer, hatta bazı açılardan daha üstün bir eser. Otuz beş yıllık zaman farkını hem felsefi hem de görsel açıdan kusursuzca kapatmak, iki film arasında estetik ve anlamsal bir köprü kurmak kolay değildi. Ancak Denis Villeneuve, bu göz korkutucu meydan okumayı cesaretle üstlendi. Sonuç mu? Sinema tarihinin en ikonik filmlerinden birinin devamı, hem hayranlar hem de eleştirmenler nezdinde büyük bir başarıya ulaştı. Orijinal filmin yönetmeni Ridley Scott’ın onayını alarak yola çıkan Villeneuve, Blade Runner evreninin o ürpertici ve melankolik atmosferini korurken, seyirciye aynı zamanda derinlikli, hatta umut dolu bir hikâye sundu. 1980’lerin Blade Runner distopyası, Soğuk Savaş paranoyası ve teknolojinin yabancılaştırıcı etkileri üzerine inşa edilmişti. Bugün ise bambaşka bir gelecek korkusuyla yüz yüzeyiz: yapay zekânın insanı aşma ihtimali, iklim değişikliğinin tetiklediği ekolojik çöküş, küresel göç dalgaları ve dijital çağın yarattığı yalnızlık... İronik olan şu ki, ilk filmin öngördüğü 2019 yılını çoktan geride bıraktık, ama onun temel soruları sanırım hiç bu kadar güncel olmamıştı.
Blade Runner 2049 ise bu bağlamda sadece bir gelecek kurgusu değil; günümüz dünyasının rahatsız edici bir aynası. Las Vegas’ın kumlara gömülmüş hali iklim krizini, off-world kolonileri küresel eşitsizliği,........
© Birgün
