menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Avrupa’da bütçe çatışması: Refah rejiminin sıkışması

16 9
30.11.2025

Avrupa ülkeleri, on yıllardır süregelen refah devleti anlayışının ve sosyal güvenlik ağlarının temelini oluşturan ekonomik önceliklerini değiştiriyor. Bütçeler sosyal harcamalardan askeri harcamalara, silahlanma harcamalarına kayıyor; Soğuk Savaş sonrası dönemin dengeleri değişiyor. Diğer yandan artan militarizasyonun bedeli, Avrupa halkının gündelik yaşamında giderek daha fazla hissedilir hale geliyor. Bu harcamalar kamusal hizmetler üzerindeki baskıyı artırarak eğitim, sağlık ve sosyal konut gibi temel refah hizmetlerine yönelik fonların kısılmasını gündeme getiriyor.

Bu durum militarizasyonla halkın refah talebini bir çatışma unsuru haline getirerek Avrupa çapına yayılan bir toplumsal tepkiyi gündeme getirmiş durumda. Bu eksende toplumsal tepki “savaş değil, refah” sloganıyla somutlaşıyor. Birçok ülkede bu çerçevede grev hazırlıkları, iş bırakmalar vb eylemler işçi, emekçi sendikaları önclüğünde örgütlenmeye başlandı bile.

Diğer yandan refah devletinin sürdürülebilrliğini, merkez ülkelerin küresel hiyerarşideki konumundan, kaynak akışlarını denetleme gücünden ve askeri-siyasal üstünlükten ayırmak oldukça güç. Bu ikisi hiçbir zaman tam olarak bağımsız olmadı. Bu nedenle bugün militarizasyonla refahın karşı karşıya gelmesi, aslında bu tarihsel ilişkinin üzerini örten perdeyi kaldırma potansiyeli olarak ele alınabilir. Ancak bunun için savaş değil, refah talebinin genişletilmesi gerekir. Bu bağlamda şu soru önem kazanıyor: Emperyalist birikimin tarihsel mantığı düşünüldüğünde, merkez kapitalist ülkeler kendi refah düzenlerini savaş, militarizasyon veya sömürü olmadan sürdürebilir mi?

Yanıtı düşünürken siyaset bilimi profesörü Harry Targ’ın yakın zamanlarda yayınladığı ABD neden şimdi Batı Yarımküre’de harekete geçti? (Why U.S. action in the Western Hemisphere now?) başlıklı yazısından faydalanabiliriz. Targ’ın tartışması ABD-Latin Amerika örneklemine odaklansa da, ortaya koyduğu çerçevenin küresel bağlamda geçerliliğini koruduğunu ve Avrupa’daki mücadelelere de ışık tutabileceğini söyleyebiliriz.

Targ özetle şunu vurguluyor; Meksika’nın toprak kaybı, Karayip müdahaleleri, Soğuk Savaş darbeleri, Panama işgali ve 2000’ler boyunca Venezuela–Küba–Nikaragua’ya yönelik tehditler gibi olaylar, basit dış politika tercihleri değildi. Bunlar, bu yazının kavram seti üzerinden farklı bir biçimde ifade........

© Birgün