Bir gün mutlaka
İnsanın kişisel tarihi kimi zaman kendi tarihi olmaktan çıkar; iyi-kötü, acı- tatlı geniş kesimlerce paylaşılan, öznel olmaktan çıkan tarih bilgisine dönüşür. Bir büyük kumpasın ortasında, güçler dengesinin inişli çıkışlı bir döneminde Cumhuriyet gazetesi çalışanları olarak bizim de payımıza bir süre Silivri sonra Kandıra tutukevlerinde ikamet zorunluluğu düşmüştü. Sürüp giden bir dava olarak bizim hikâyemiz, bizim tarihimiz olmaktan çıktı. Çok yönlü bir bilgidir artık. Çok yönlülüğü medyaya bir saldırı olmasının yanı sıra ilginç olan yine özgün bir tarih bilgisi olarak bizim tutsaklığımızın yalancı tanıklarının gazetemizin içinden çıkmış olmasıydı. Her neyse, payımıza düşeni yattık çıktık. Gazetedeki görevlerimize döndük. Ne var ki kısa bir süre sonra gazete yönetimi de öngörüldüğü, planlandığı gibi mi diyelim, değişmişti. Yeni yönetim hızla, ne olur ne olmaz diye belki, kimi arkadaşlarımızın işine son verdi. Ben de zamanın ruhuna boyun eğmemek için oturdum “Sondan bir önceki” başlıklı bir yazı yazdım. Sondan bir önceki değilmiş son yazıymış. Arkadaşlarımızla birlikte artık nasıl bir gazete olacağını da bilemediğimiz sevgili gazetemizden ayrıldık. Gazetede kalan arkadaşların pek çoğu gazetecilik yapmayı, yazmayı, zor koşullarda da olsa gazeteciliğin ilkelerine uymak için çaba göstermeyi sürdürüyorlar.
Yazı yazmayı nerede sürdürebilirim diye düşünür, belki BirGün’de yazabilirim diye umutlanırken, değerli dostum Doğan Tılıç kapıyı araladı. “Sondan bir önceki” yazısından sonrasını BirGün gazetesinde yazmaya başlayarak sürdürdüm. Sağ olsunlar beni bağırlarına bastılar. BirGün farklı bir gazetedir. Patronu yoktur, gençtir, ama daha 21 yaşındayken olgunluğu yakalamayı başarmıştır. Halktan ve gerçeklerden yana tutumundan hiç taviz vermemiştir. Yoğun yaşadığımız günlerin kahramanları gençler de BirGün’le hemen hemen aynı yaş kuşağındadırlar. O nedenle de gençliğin heyecanını, benim gibi yaş almış olanlara, ihtiyarlığı hâlâ yakıştıramıyorum kendime, meydanı yavaş yavaş terk etmesi gerekenlere bile bulaştırabiliyorlar. Peki hem bu kadar genç olmak hem de memleketin, memleket insanlarının, yoksulların, askerî darbelerle köşeye sıkıştırılmış sınıfların, gençlerin, kadınların bütün dertlerini büyük bir bilgelikle anlatabilme olgunluğuna ulaşmak nasıl başarılabildi. Düşünüyorum da aslında bu durumda bir tuhaflık yok. Hayat........
© Birgün
