menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İçsel sahnenin çöküşü

38 1
26.11.2025

Bu ara herkes can sıkıntısından bahsediyor. Dizi platformlarında izlenecek bir şey kalmadı diye lanet okuyanlar, monotonluktan ya da ülkenin durumundan şikâyet edenler... Tuhaf bir şekilde can sıkıntısı ve depresyonun sürekli karıştırıldığını, birbirlerinin yerine kullanıldığını da görüyorum. Oysa sıkılmak ve depresyonda olmak, sadece mutsuz bir zihin durumuna benzerlikleri bakımından komşular. Bunun dışında fazla bir ortak yanları yok. Can sıkıntısı yaşayan kişi canlılık duygusunu dış gerçeklikten bekler; depresyondaki kişi ise dış gerçeklikten tamamen vazgeçer ve kendi yaralarına gömülür. Can sıkıntısına fantezisiz, donuk bir zihinsel yaşam eşlik ederken, depresyonda kötücül de olsa fanteziler yoğunlaşır; zihin geçmiş anılar, suçluluk ve kendine acımayla dolar.

Can sıkıntısının nedenleri üzerine çok yazıldı, çünkü modern dünyanın ana meselelerinden biri haline geldi. Yalnızlıkla ilişkilendirilmesi de eksik bir okuma. Tek başına yapılan keyifli aktivitelerin varlığı ya da kalabalıklar içinde bile hissedilen sıkıntı, yalnızlık ile sıkılma arasında doğrudan bir çizgi olmadığını gösteriyor. Otto Fenichel gibi psikanalistler sayesinde biliyoruz ki sıkıntı, geçmişteki travmalar ve yoksunluklarla yakından ilişkilidir; acı verici duyguların hatırlanmasına karşı kurulan bir kalkandır. Hayal etmek hatırlamayı tetiklediği için, sıkılan kişi içsel sahneyi kapatarak hayallerden yoksun kalır.........

© Birgün