Arayış mı, kaçış mı?
Adaletsizliklerle ilgili olaylar, gerçekliğin nasıl çarpıtıldığına dair örneklerle dolu. İnsanı asıl karamsarlığa sürükleyen de bu: Gerçekliğin oyun hamuru gibi bir şeye dönüşmesi. Eskiden de korkunç şeyler olurdu. Büyük haksızlıklar, adaletsizlikler yaşanırdı. Ama gerçeklik, bu kadar kolay koparılan bir şeye dönüşmezdi. İnsan, her şeye rağmen kendine küçük güvenli alanlar kurabilir, bedeni ve ruhunu besleyebilecek bir ortam arayışına girebilirdi. Bugünse arayışın yerini çoğu zaman kaçış aldı. Gerçeklikten fanteziye kaçış... Artık birçok insan hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığına inanıyor. Gerçeklikle fantezi arasındaki sınır sürekli ihlal ediliyor. Siyasi yorumcular da bunu yapıyor. Kitlelerin hoşuna gidecek fanteziler kurarak gerçeklikle oynuyorlar. Sosyal medyada dolaşan ‘dış güçler’ komploları, seçim döneminde üretilen sahte gündemler, deprem ya da sel gibi felaketler karşısında bile ortaya atılan akıl dışı teoriler hep bunun parçası. Oysa fantezi, edebiyatta farklı bir işe yarar: Sağlam bir gerçeklik zemininden yükselerek bize dünyayı daha iyi anlama imkânı sunar. Bugün o zemin hızla kayboluyor.
Fanteziler iki deneyim düzeyinde var olur: İç veya özel dünya ve dış, özellikle kamusal alan. Halka açık fanteziler, paylaşılmaları gerçeğiyle özelden ayırt edilir. Ama iktidar aygıtları kamusal fantezileri öyle bir noktaya getirdi ki, içsel fanteziler gerçekliğin........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta
Joshua Schultheis
Rachel Marsden