İşçilerin güvencesi: Toplu iş sözleşmesi ve grev
“Hükümet, 4 milyon kamu emekçisine, 2,5 milyon emekliye, aileleriyle birlikte 25 milyonluk devasa bir kitleye sefalet, yoksulluk, güvencesizlik teklif etmiştir. Bu teklife karşı yapılacak olan şey birkaç puanlık maaş artışını esas alan MÜZAKERE DEĞİL, MÜCADELEDİR.”
Bu sözler, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak’a ait.
Koçak’ın; KESK, Askeri İş Yerlerinde Görevli Kamu Çalışanları Sendikası (ASİM SEN), Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu (BASK), Çalışanlar Birliği Sendikalar Konfederasyonu (ÇALIŞAN SEN), Devlet Memurları Konfederasyonu (DMK), Kamu Çalışanları Hak Sendikaları Konfederasyonu (HAK-SEN), Yurt Sendikaları Konfederasyonu’nun (YURT-SEN 18 Ağustos’ta gerçekleştirdiği bir günlük iş bırakma eyleminde okuduğu ortak açıklamadaki ifadeleri, 8. Dönem Toplu İş Sözleşmesi (TİS) geldiği aşamanın kamu emekçilerini memnun etmediğini ortaya koyuyor.
Sendikaların ve konfederasyonların “KAPI KULU DEĞİL, EMEKÇİYİZ! İktidarın Sefalet-Yoksulluk-Güvencesizlik Teklifine Karşı G(Ö)REVDEYİZ!” sloganıyla iş bırakması, ülkemizdeki sendikal mücadele tarihi açısından son derece önemli.
Yedi sendika ve konfederasyon bu grevi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 12 Ağustos’ta duyurduğu; 2026’nın ilk 6 aylık dönemi için yüzde 10, ikinci 6 aylık dönemi için yüzde 6 ve 2027 yılı için ise ilk ve ikinci 6 aylık dönemlerde yüzde 4’lük zam teklifine karşı düzenleme kararı aldı. Bakanlık son teklifinde 2027 yılı için zam oranını değiştirmezken, 2026 yılının ilk ve ikinci 6 aylık dönemleri için ayrı ayrı yalnızca yüzde 1’lik artış önerdi.
Diğer sözleşmelerde olduğu toplu iş sözleşmesi de üzerinde mutabık kalınan hususların kayıt altına alınması için taraflarca imzalanan bir belgedir. İşçiler açısından ise kazanımlarını güvence altına almanın yoludur. Tarihi mücadelelerle dolu işçi sınıfının bu konudaki çabası sonucunda Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 98 No’lu Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi kabul edilmiştir.
Sözleşme, işçilerin sendikal örgütlenmeye yönelik her türlü ayrımcı uygulama ve işverenin sendikayı kontrol altına alma girişimleri karşısında korunmasını güvence altına alır. Sendikal kazanımların temeli olan örgütlenme özgürlüğünün ardından toplu iş sözleşmesi düzenlenir. Çalışma şartlarının toplu iş sözleşmeleriyle düzenlenebilmesi için taraf hükümetlerin mevzuatlarını bu doğrultuda uyarlamaları gerektiğine vurgu yapar.
ILO’nun sekiz temel sözleşmesi arasında yer alan 98 No’lu Sözleşme, 1949’da kabul edilmesinden kısa bir süre sonra Türkiye Cumhuriyeti tarafından da onaylanmıştır. Sözleşme, 23 Ocak 1952’den bu yana Türkiye’de yürürlükte.
8. Dönem TİS pazarlıklarıyla ilgili ilk mesele şu: Kanuna göre 1 Ağustos’ta başlaması gereken görüşmeler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan’ın yurtdışı programı gerekçesiyle 28 Temmuz’da “hazırlık toplantısı” bağlamında öne çekildi. Bu değişiklik, kanuna aykırı olmasının yanı sıra, konfederasyonlarla ve sendikalarla ne ölçüde istişare edilerek alındığı da dikkat edilmesi gereken bir noktadır.
İnsan onuruna yakışır bir ücret almak, emeğiyle çalışan herkesin sadece amacı değil, aynı zamanda temel bir insan hakkıdır. Bu nedenle sendikaların, üyeleri başta olmak üzere tüm emekçilerin insanca yaşamaya yetecek ücret talep etmesi, sendika olmanın asli misyonudur.
Sendikaların daha iyi bir ücret talebi; her gün artan mutfak masrafları, ev kiraları, faturalar yani yaşam maliyeti karşısında emekçilerin varlığını sürdürebilmesi için son derece önemlidir.
KESK’in zam talebi yüzde 94 olurken, yetkili konfederasyon Memur Sen ise yüzde 88 talep etti.
TÜİK’in resmi verilerine göre enflasyon yüzde 33,52, ENAG’ın araştırmasına göre ise yüzde 65,15’tir. Bu koşullarda insan onuruna yakışır ücret talebi daha da yaşamsal bir hale geliyor. Bakanlığın önerdiği yüzde 11’lik artışın, resmi enflasyona dahi denk gelmediğini........© Bianet
