Önce barış
On beş güne uzanan zorunlu aradan sonra, bu hafta kaldığımız yerden, ülkenin sıcak gündemlerinden birisi haline gelen “barış” üzerine yazmaya devam ediyorum.
Günümüzde patriyarkal kapitalizm
Varlığının tanımlandığı günlerden bugüne kadar “insana karşılığı” ve “akıl dışılığı” tarihsel olarak da kanıtlanmış olan patriyarkal kapitalizm, son yıllarda bizzat insan eliyle “yıkıcılığının” en şiddetli, en yoğun ve en yaygın olduğu dönemlerinden birini daha bizlere yaşatıyor. Belki de bugünlerde yaşananlar öncekilerden daha da yıkıcı.
Son yıllarda, patriyarkal kapitalizmin neoliberal ekonomik politikalarının uygulanabilmesinin temel dayanaklarından birisi olan “ucuz/en ucuz” değişmez sermaye hedefi nedeniyle doğanın tahribatı ve talanına dayalı felaketleri ardı ardına yaşıyoruz. Kimi, COVID-19 pandemisi gibi bu dönemin özgünlüğünde ortaya çıktı. Kimi de yangınlar, seller, hava kirliliği gibi yaygınlığı, şiddeti ve yıkıcılığı daha arttı. Sonuçta, “yaşamın krizi” ile birlikte felaketler dönemini yaşar olduk. Patriyarkal kapitalizm günümüzde yıllardan sonra yerleşimci sömürgecilik uygulamalarına geri döndü. Ve beraberinde soykırımları da getirdi. Bütün bunları nerdeyse her yerde ve her an var olan savaşlarla da yaşatıyor; insanlığa, hayvanlara, doğaya… Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği tamamlanmak üzereyken, savaş ve savaşın yıkıcılığı, savaş eliyle yıkıcılık da zamanımızın gerçeği olduğu. İnsan kalabilmek, insanca ve tüm canlılar birlikte kendimiz olarak eşit, özgür ve mutlu yaşayabilmek için patriyarkal kapitalizmin sönümlendirilebilmesi gerekiyor. Bu da kendiliğinden olmayacak elbette. Patriyarkal kapitalizmle mücadelenin bilinen, deneyimlenmiş pek çok yolu, yöntemi var. Başarılı olanları, eksik kalanları, yetmeyenleri, başarısız olanlarıyla birlikte kapsamlı bir külliyat. Patriyarkal kapitalizmin ortadan kaldırılması için, sosyalizm için dönüşümün yet(e)mediğinde bir “savaşı”n gerekip gerekmediği başka bir tartışmanın konusu. Buna bizden önce de söylendiği gibi “son savaş” diyelim ve burada duralım.
Dünya genelinde bir yanda zamanımızın savaş gerçeği yaşanırken, Türkiye’de uzun yıllardır devam eden “düşük yoğunluklu savaşın” tarafları “savaşı durdurma-savaşmama” kararlarını açıkladılar. Daha önce böylesi bir durumla karşılaşmamıştık. Tümü tek taraflı olarak ilan edilmişti. Çatışma çözümleri hemen her ülkede farklı farklı yaşansa da bilindiği gibi seyri için dört aşama tanımlanıyor; ateşkes, müzakere, antlaşma ve normalleşme. Yazılı basındaki mevcut bilgilere göre, günümüzdeki dahil olmak üzere, Kürdistan İşçi Partisi tarafından sekiz kez tek taraflı ateşkes ilan edilmiş olduğunu görüyoruz. Her birinde neler yaşandığı ayrı bir yazının konusu olmakla birlikte, kronolojik olarak sıralamak gerekirse; ilki 19 Mart 1993, ikincisi 15 Aralık 1995, üçüncüsü 1 Eylül 1998, dördüncüsü 1 Eylül 1999, beşincisi 1 Ekim 2006, altıncısı 13 Nisan 2009, yedincisi 23 Mart 2013 ve sekizincisi 1 Mart 2025.
Ancak, bunlardan yalnızca son ikisinde sürecin ikinci aşaması olan taraflar arasında müzakere aşaması gerçekleşmiş. Sonuncusundan beklentimiz ise üçüncü aşama olan antlaşmanın ve dördüncü aşama olan normalleşmenin de gerçekleşebilmesi. Basındaki kayıtlarda üçüncüsünün Bursa Hapishanesi’ndeki Kürdistan İşçi Partili hükümlülerle yapılan görüşme sonrası sağlanan telefonla kurulan iletişimden sonra gerçekleştiği bilgisi ile altıncı ve yedinci ateşkesler arasında 11 Şubat 2011’de Oslo’da taraflar arasında yapılmış olan görüşme bilgisi de yer alıyor. Epey zaman önce çıkarttığım bu notları, dünya örneklerinde de olduğu gibi çatışma çözümünün uzun ve çok meşakkatli bir süreç olduğunun da verisi olarak değerlendirmek gerektiğini düşündüğüm için paylaştım sizlerle.
Kürdistan İşçi Partisi, sekizinci ateşkes ilanında mealen; “Kürt meselesinin çözümünün savaşarak değil, adaletin tesis edilmesiyle” gerçekleştirmekten yana olduğunu ifade etti. Hatta, 11 Temmuz 2025 tarihinde Süleymaniye’de gerçekleşen “silah yakma” töreninde “Barış ve Demokratik Toplum Grubu” tarafından okunan metinde “… bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemi ile yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde sizlerin huzurunda silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz.” ifadesine yer verildiğini gördük.
Bundan önceki yazımda barışın sözlük anlamının yanında, sağlık alanındaki literatürden de yararlanarak, geniş anlamına da değinmiştim. Bu bağlamda, “savaşı durdurma-savaşmama” kararının ve bunu sağlamak adına gerçekleştirilebilecek “antlaşma”nın yine sözlükte yer alan ifadesiyle “savaşın bittiğinin bir antlaşmayla belirtilmesinden sonraki durum”u, “barışı” sağlayabileceğini düşünüyorum. Bahsettiğim anlamıyla “barış”, silahlar susunca var olur. Barış halinin kalıcı olabilmesi ve demokratik toplum, demokratik toplumsal yaşantı ise “toplumsal mücadele” ile sağlanabilir. Bunu da toplumsal mücadelenin öznelerinin bileşiminin kapsayıcılığı, dayanışması, plan ve programı ve de kararlılığı sağlayabilir. Barışı savaşan taraflar, kalıcı olmasını ve demokratik toplumu ise muhalefet, “toplumsal mücadele” ile sağlayabilir. Türkiye’de toplumsal mücadelenin öznelerinden bir bölümünün “Kürt meselesinin çözümünde” açık olarak taraf olmaları ne barış için müzakereleri ne de........





















Toi Staff
Tarik Cyril Amar
Gideon Levy
Sabine Sterk
Stefano Lusa
Mort Laitner
Mark Travers Ph.d
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul
John Nosta
Gina Simmons Schneider Ph.d