Üniversitelerde fark edilmeyi bekleyen ata kültürü: Denizcilik-II
Geçen hafta, üniversitelerimizde “denizci kültürü yaygınlaştırmak” için harcanan gayreti yetersiz bulduğumu; hâlbuki 7 milyonu aşkın üniversite öğrencisine “denizci kültür”ü aşılamanın sanıldığı kadar zor olmadığını yazmıştım.
Peki, nasıl? Elbette, şanlı denizcilik tarihimizi günümüzde canlandırmanın en eğlenceli, en sportif yollarını bularak…
Öncelikle, bazı tarihsel bilgilerimize de göz atmakta fayda var…
Osmanlı denizciliğinde, 1650 yılına kadar olan döneme, kürekli gemiler dönemi dense de aslında kürek-yelken kombinasyonuyla yürütülen gemiler dönemiydi. O dönemde, sivil maksatlar için, sadece kürekli veya sadece yelkenli gemiler de vardı elbette; ama, Osmanlı Donanması’nın savaş gemileri, kürek ve yelken kombinasyonu ile yürütülen, alçak bordalı, dar ve uzun gemilerden oluşuyordu. Küçükten büyüğe doğru fırkate, perkende, kalyete, kadırga ve baştarda tipleri bulunan ve ortak bir isimlendirme ile “çektiri” olarak tanımlanan çok miktarda kürekçisi ve iki direğinde lateen tipi yelkenleri bulunan bu gemiler, 1650’lerden sonra da varlıklarını sürdürdüler. Fakat 1650’lerden sonra, artık donanmanın ana savaş platformları değil, yardımcı unsurları oldular. Esasında, yardımcı unsur olarak da görevleri kritikti. Örneğin, rüzgârın mayna ettiği (kesildiği) zamanlarda sadece yelkenle yürütülebilen kalyon, fırkateyn, korvet gibi daha modern savaş gemileri, şamandıra gibi denizin üzerinde kalıyorlardı ve eski dönemlerin çektirileri yardımıyla top manevraları için konumlandırılabiliyorlardı veya rüzgarsız savaş ortamlarında aleyhte gelişen koşullardan kaçınmak üzere çektiriler yardımıyla harekât alanından uzaklaştırılabiliyorlardı. 1650’de popülaritesini ve savaşçı........
© Aydınlık
