menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Pogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül...

25 0
11.09.2025

Bugün 1973'teki Şili faşist darbesinin 52. yıldönümü. Yarın ise Türkiye'deki 1980 faşist darbesinin 45. yıldönümü... Ama Eylül'ün bizim kuşaklar için acılı bir ay olmasının nedeni sadece bu iki darbe değil... Bir de, 1955 yılındaki o korkunç 6-7 Eylül pogromu var...

O pogrom konusundaki tanıklığımı ve yorumlarımı geçen haftaki yazımda ifade etmiştim.

Türkiye'de 12 Mart 1971 darbesi olduğunda Avrupa kıtasında üç ülke daha, Portekiz, İspanya ve Yunanistan da faşist diktatörlükler altındaydı... Yurt dışında örgütlediğimiz demokratik direniş mücadelesinde o ülkelerden gelmiş ve anti-faşist mücadelede büyük deney sahibi olmuş siyasal sürgünlerden büyük dayanışma gördük.

Buna karşılık bizler de, 11 Eylül 1973'te Şili'deki faşist darbeden sonra o ülkeden gelen siyasal sürgünlerin ağırlayıcısı, Avrupa'daki örgütlenmelerinin destekleyicisi olduk. Aynı zamanda onlardan Latin Amerika gerçeği ve o kıtadaki anti-faşist mücadeleler üzerine çok şey öğrendik.

Her yıldönümünde olduğu gibi, 1980'in 11 Eylül günü de, onların Şili’deki darbenin 7. yıldönümü dolayısıyla düzenledikleri bir geceye katılmış, geç vakte kadar süren söyleşilerimizde özellikle de Türkiye’de yaklaşan darbe tehlikesi üzerine durmuştuk.

Nasıl olmasın ki, daha iki ay önce, 11 Temmuz 1980'de, Fatsa'da Fikri Sönmez'in önderliğinde kurulan devrimci belediye yönetimini yıkmak için bir mekanize piyade taburu, bir jandarma komando birliği ve il alay komutanlığı takviye birliklerinin seferber edildiği Nokta Operasyonu ile askeri darbenin ilk provası yapılmıştı.

Şili'li siyasal sürgün dostlarımız, CIA'nın planlamasıyla kendi ülkelerinde gerçekleştirilen askeri darbenin hazırlığı sırasında kendi iktidarlarının yeterince uyanık davranıp gerekli önlemleri almakta yetersiz kaldığını anımsatarak bize uyarılarda bulunuyorlardı.

60’lar Türkiye’de de, Şili’de de sol dalganın kabardığı bir dönemdi. Hele 1970… Sosyalist ve anti-emperyalist mücadelenin tüm Türkiye sathına yayıldığı o yıl işçi sınıfımız DİSK’i yok etmeyi amaçlayan Sendikalar Yasası değişikliğinin AP iktidarı ile CHP muhalefetinin elbirliğiyle Meclis’te oylanmasını protesto için 15-16 Haziran’da İstanbul’u işgal etmişti… O tarihe kadar solun bir kesimi tarafından dahi “ilerici”, hattâ “devrimci” diye nitelenen, gerçekteyse 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra kurulan OYAK aracılığıyla kapitalist sınıfa entegre edilmiş, Milli Güvenlik Kurulu ile “siyasetin mubassırı” yapılmış olan ordu o gün işçiye ateş açmış, ardından da sıkıyönetim ilan edilerek direnişçiler tutuklanmış, işkenceden geçirilmişti.

Türkiye’de bunlar olurken Şili’de Sosyalist Parti, Komünist Partisi ve radikal solcu MİR’in ana gövdesini oluşturduğu Unidad Popular 4 Eylül 1970 seçimlerinde ABD destekli sağ partileri ağır bir yenilgiye uğratmış, sosyalist Salvador Allende cumhurbaşkanı olmuştu.

Hiç unutmam Şili sol güçlerinin bu zaferi, ülke ekonomisinin bankacılık, tarım, bakır madenleri ve haberleşme gibi ana sektörlerinde art arda kamulaştırmalar yapılarak Şili halkına daha büyük hizmetler sunulması, Türkiye’de sürekli baskı ve tehdit altındaki bizler için büyük moral destek oluyor, mücadele kararlılığımızı güçlendiriyordu.

TÜRKİYE VE ŞİLİ'NİN KARANLIK 70'LI YILLARI...

Aslında 15-16 Haziran’dan sonra ilan edilen sıkıyönetim bir askeri darbe provasıydı.

12 Mart 1971 muhtırasıyla asker kuklası bir hükümet kurulduktan sonra Nisan’da da sıkıyönetim ilan edilerek Türkiye çapında “balyoz harekâtı” başlatılmıştı. Bu ilk darbede Meclis dağıtılmamıştı, çünkü tüm siyasal partiler 12 Mart muhtırasına da, sıkıyönetim rejimine de oybirliğiyle destek vermişlerdi. Buna tek başına karşı çıkan Türkiye İşçi Partisi ise, son kongresinde Kürt ulusunun demokratik taleplerine sahip çıkan bir bildiri yayınladığı için aynı yıl Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştı.

Başlatılan insan avıyla binlerce devrimci ve demokrat tutuklanıp işkenceden geçirildikten sonra sıkıyönetim mahkemelerinde idama varan ceza talepleriyle yagılanıp ağır hapis cezalarına mahkum edilmiş, devrimci gençliğin üç lideri, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan, Meclis’te iktidar partisi milletvekillerinin tamamının, muhalefetteki CHP milletvekillerinden bir kısmının “kabul” oyu vermesiyle idam edilmişlerdi.

Sürgündeki demokratik kuruluşların baskılar konusunda sürekli bilgilendirdiği Avrupa Konseyi’nin dayatması sonucu 1973'te Türkiye'de sıkıyönetime son verilerek genel seçime gidilmişti... Ancak, o aynı yıl Şili tam tersine kara günlere yönelmeye başlamıştı.

Allende yönetiminin yaptığı köklü reformlar, tüm Latin Amerika’yı kendi sömürgesi bilen ABD emperyalizmini son derece rahatsız ediyordu. Eisenhower Ortadoğu ülkelerindeki milliyetçi ve bağımsızlıkçı ülkeleri hizaya getirmek için nasıl İslam’ı politize etmeyi amaçlayan bir doktrin ortaya atmışsa, buna paralel olarak Latin Amerika’da da yine Eisenhower patentli “domino” teorisinden kaynaklanan müdahale politikasının uygulamaları başlatılmıştı.

Bu teoriye göre, nasıl domino taşlarından biri devrilirse, zincirleme olarak tüm diğer taşlar art arda devriliyorsa, Amerika kıtasında da herhangi bir devletin komünist rejimi benimsemesi kısa zamanda diğer devletleri de aynı arayışa sokabilecekti.

Bu teoriye uygun olarak Kennedy yönetiminde devrimci Küba’ya bir Domuzlar Körfezi çıkartması tezgahlanmış, ama hezimetle sonuçlanmıştı. Bu kez........

© Artı Gerçek