menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Devlet terörünün azdırıldığı 1993'ten 32 yıl sonra...

35 1
17.11.2025

Zaman hızlı geçiyor… “Terörsüz Türkiye” sürecinin MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından başlatılmasının üzerinden bir yılı aşkın süre geçtiği, “teröristlik”le suçlanan PKK kendini feshedip silahlarını yakmış olduğu halde, Meclis’te kurulan nevi şahsına münhasır komisyon hâlâ laf ebelikleriyle vakit öldürmekte… Daha önce dışişleri ve adalet bakanlarını dinlemiş olan komisyon, 18 Kasım salı günü de yine gizli bir oturumda içişleri ve milli savunma bakanlarıyla MİT başkanını dinleyecek…

İktidar sözcülerinin laf ebelikleri devam ederken, hafta sonu İnsan Hakları Derneği genel kurulunda Eren Keskin Türkiye tarihinde yaşanan soykırımları hatırlatarak, "Biz bunları konuşmadığımız sürece, üstünü örttüğümüz sürece de bu aynen böyle devam edecek. İnsan hakları savunucuları olarak bu mücadeleyi her zaman ölülerimize karşı borcumuz olarak tanımlıyoruz” dedi. Devletin bu sürecin toplumsallaşmasını istemediğini de vurgulayarak “O nedenle herkesin devletin yarattığı tüm ihlal alanlarına karşı taleplerini yükseltmesi gerekiyor” çağrısında bulundu.


Eren’in uyarısını okurken, belleğim beni bundan tam 32 yıl öncesine, devlet terörünün özellikle Kürt ulusunun haklı direnişine karşı iyice tırmandırıldığı, buna Avrupa devletlerinin de ortak edildiği o karanlık 1993 yılına, özellikle de o yılın Kasım ayına götürdü.

1993 yılı belalı başlamış, ardı arkası kesilmez siyasal cinayetler serisine 24 Ocak’ta Uğur Mumcu’nun katli eklenmiş, 2 Temmuz’da da RP’li belediyenin yönetimindeki Sivas’ta Madımak Oteli ateşe verilerek aralarında Nesimi Çimen, Metin Altıok, Muhlis Akarsu, Asım Bezirci, Behçet Sefa Aysan, Hasret Gültekin’in de bulunduğu 35 devrimci ve demokrat katledilmişti.

Yine o yıl, Kürt sorununda belli açılımlar yapma işareti veren Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 17 Nisan’da ölümünden sonra 16 Mayıs’ta Çankaya’ya çıkan Süleyman Demirel’in 25 Haziran’da başbakanlığa getirdiği DYP genel başkanı Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’le birlikte tüm barış umutlarını yok ederek Kürt halkına karşı açıkça bir imha savaşına girmişti.

Bu yeni kırım döneminde başta bulunan hükümetin ikinci ortağı ise CHP’nin uzantısı SHP idi, partinin lideri Murat Karayalçın başbakan yardımcılığını, müstakbel lideri Hikmet Çetin de dışişleri bakanlığını üstlenmişlerdi. Yoğunlaşan askeri operasyonlar ve polisiye baskılar sadece Çiller’in değil, onların da onayıyla yürürlüğe konuyordu.

Bu dönemdedir ki, 14 Temmuz’da Halkın Emek Partisi (HEP) Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılacak, 4 Eylül’de Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinden Mehmet Sincar katledilecek, 16 Eylül’de DEP genel başkanı ve Özgür Gündem gazetesinin sahibi Yaşar Kaya tutuklanacak, 18 Kasım’da gazete İstanbul DGM tarafından 15 gün süreyle kapatılacaktı.

Dahası, 11 Kasım’da da, Diyarbakır’da görülmekte olan 130 sanıklı “PKK Ana Davası”nın sanıklarından 15’i idama, 14’ü de ömür boyu hapse mahkum edilecekti.

O dönemde Kürt ulusal direnişinin sesini duyuran Özgür Gündem Gazetesi'nin, hakkındaki yasaklama kararlarına, yöneticilerinin ve yazarlarının ağır hapis cezalarına mahkum edilmesine karşı "Boyun etmeyeceğiz!" manşetiyle yiğitçe karşı çıkışı, Türkiye basın tarihinin en gurur verici sayfalarındandır.

Devlet terörünün sürgündeki boyutunda da DYP-SHP iktidarı döneminde yeni bir yoğunlaşma ve gaddarlaşmanın işaretleri belirmişti. Türk Devleti’nin yurt dışındaki Kürt direnişçilerine ve onlarla dayanışmada olanlara karşı yürüttüğü baskı ve komplolara Avrupa ülkelerinin verdiği destek, bundan tam 32 yıl önce, 26 Kasım 1993’de Almanya’nın PKK, ERNK ve onlarla ilişkili tüm örgütleri ve yayınları yasak listesine alarak resmen bir “Kürt avı” başlatmasıyla açıklık ve resmiyet kazanmıştı.

Başbakan olduktan sonra ilk gezisini Rusya’ya yapan Çiller’in ardından Almanya’ya geleceği ve PKK’yi bu ülkede yasaklatmak, ‘terörist’ ilan ettirmek ve Kürt derneklerinin kapısına kilit vurulmasını sağlamak için elindeki bütün kozları devreye sokacağı konuşuluyordu. Çiller’in en hararetli destekçisi olan Hürriyet Gazetesi ona “Türkiye bir daha bu fırsatı yakalayamaz. Uluslararası dengeler ancak bu kadar PKK aleyhine olabilir. Bundan sonra dengeler PKK lehine değişebilir. Dolayısıyla elimizi çabuk tutup bu fırsatı kaçırmayalım” diye akıl veriyordu.

ABD Devlet Başkanı Clinton’un davetlisi olarak 12 Ekim 1993’de ABD’ye giden Çiller, Kürdistan’daki savaşın dozajını yükseltmek için ondan gerekli desteği aldıktan sonra yurda dönüşünün hemen ardından ordu birliklerini 22 Ekim 1993’de Lice İlçesi’ne saldırttı.

Yurt içindeki bu saldırının hemen ardından Kürt direnişinin yurt dışındaki örgütlenmelerine de saldırı başlatıldı. Türk Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in Alman Dışişleri Bakanı Kinkel ile kurduğu temasların sonucu olarak, 22 Kasım 1993’te Almanya’nın Çekoslovakya sınırına yakın Oybin kasabasında 16 eyaletin içişleri bakanlarının katıldığı yıllık içişleri konferansının ana gündem konusu PKK’nin yasaklanmasıydı. Bu arada Çiller, Alman başbakanı Kohl ve ABD başkanı Clinton ile sık sık görüşerek Kürt direnişine karşı uluslararası planda alınacak tedbirleri tartışıyordu. Alman başbakanı Kohl 25 Kasım’da Bonn’da İngiltere Başbakanı John Major ile ABDF başkanının da telefonla katıldığı bir görüşme yapacak, aynı günün akşamı Alman içişleri bakanları........

© Artı Gerçek