Hiçbir şey yapmamanın erdemi üzerine…
Türkiye’de yaşamanın kendisi başlı başına mesai. Memleketin gündemi her an meteoroloji bülteninden hallice. Bir gün sağanak kriz, ertesi gün ani sıcak gelişme, akşamına fırtına uyarısı… Her şer öyle çılgın bir hızla deviniyor ki, “takip etmek zorundayım, aman kaçırmamayayım” duygusuyla kendimizi televizyon ekranına, sosyal medya akışlarına ya da köşe başlarındaki hararetli tartışmalara kaptırıyoruz. En sonunda bir yerde insanın içinden sadece şunu söylemek geliyor: “Artık hiçbir şey yapmak, hiçbir şey görmek, hiçbir şey duymak istemiyorum.” Ve bence bunda utanılacak hiçbir şey yok!
Karl Marx’ın damadı olma şanını layığıyla taşıyan Paul Lafargue, 19. yüzyılda yazdığı “Tembellik Hakkı” nda, “çalışma tapınağının” insanı köleleştirdiğini ve işçilerin “tembellik hakkı” için ayağa kalkmaları gerektiğini söylüyordu. Lafargue’nin bahsettiği o tapınak artık yalnızca fabrika bacalarıyla sınırlı değil. “Post-u-modern” (!) çağımızda iletişim teknolojileri, her an güncel ve hızlı olma baskısıyla ümüğümüze çökmüş vahşi bir çalışma düzeni ile bir bakıma hepimiz fazla mesaiye kalmış gibiyiz. Ve böyle bir tempoda hiçbir şey yapmak istememek olağan bir durum olduğu kadar, aynı zamanda kendi halinde bir başkaldırı, bir tür sessiz grev aslına bakarsanız.
Bu açıdan bakarsanız, bir sabah uyandığınızda hiçbir şey yapmak istememeniz ve gerçekten de imkân dahilinde tüm bir günü çok bir şey yapmadan........
© Anayurt
