menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Faşir sonrası Sudan: İki generalin savaşı değil, uluslararası toplumun ahlak sınavı

11 11
04.11.2025

ORSAM Kuzey ve Doğu Afrika Çalışmaları Koordinatörü Dr. Kaan Devecioğlu,, son günlerde Sudan'ın Faşir kentinde yaşananları ve savaşın geleceğine dair olası senaryoları AA Analiz için kaleme aldı.

***

Nisan 2023'te Sudan'da başlayan savaş bugün artık askeri güç mücadelesinden bir devlet çöküşü ve toplumsal yıkım süreci haline gelmiştir. Hızlı Destek Kuvvetlerinin (HDK) 26-27 Ekim 2025'te Faşir’i ele geçirmesi yalnızca Darfur'da değil tüm Sudan'da otorite ve egemenlik anlayışını kökten değiştiren bir kırılma noktasıdır. Nitekim, Faşir'in HDK'nin kontrolüne geçmesi, paralel hükümetle de konsolide edilen bir coğrafi ayrımla ülkenin fiilen iki ayrı otoriteye bölünmesi ihtimalini güçlendirmiştir. Savaşın bu aşamasında siviller hedef haline gelmiş ve insani kriz eşiği aşılmıştır. Uluslararası toplumun etkisizliği ve gecikmiş tepkileri, Sudan'ı bugünkü duruma getiren en temel etken olarak değerlendirilebilir.

Faşir'in kuşatılması süreci bir yıldan uzun sürmüştür. Şehirde açlık, susuzluk ve ilaç eksikliği sistematik biçimde silah olarak kullanılmış ve yardım girişleri engellenmiştir. Birleşmiş Millletler'e (BM) göre 250 binden fazla sivil, yarısı çocuk olmak üzere kentte mahsur kalmıştır. HDK, 56 kilometrelik toprak set inşa ederek şehri dış dünyadan tamamen izole etmiş, gıda ve ilaç girişini engellemiştir. Bu yöntem, savaşın artık salt askeri bir çatışma olmaktan çıkıp, siviller üzerinde baskı ve açlık yoluyla kontrol kurmaya dayalı ahlak dışı bir stratejiye dönüştüğünü göstermektedir.


HDK'nin Faşir'i ele geçirmesinin ardından kentte toplu infazlar, hedefli suikastlar ve sistematik şiddet dalgası yaşandığı rapor edilmiştir. Eski Milletvekili Siham Hasan Husballah Ali'nin öldürülmesi, sivil yardımları koordine eden aktörlerin hedef alınmasının en çarpıcı örneklerinden biridir. Bu durum, HDK'nin yalnızca askeri değil, toplumsal otoriteyi de tekeline almak istediğini ve muhalefeti sivilleştiren her girişimi tehdit olarak gördüğünü göstermektedir. Gazetecilerin gözaltına alınması, iletişim altyapısının çökertilmesi ve hastanelerin bombalanması, sahada bilgi karartması ve korku temelli yönetim modelinin uygulandığına işaret etmektedir.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve çeşitli bağımsız kuruluşlar, HDK savaşçılarının etnik temelli infazlar gerçekleştirdiğine dair kanıtlar elde ettiklerini açıklamıştır. Bu iddialar, Darfur'un 2000'li yılların başında tanık olduğu soykırım tartışmalarını yeniden gündeme taşımaktadır. Tarihsel hafıza, Darfur'da devlet-dışı silahlı yapıların sınırsız otorite kazandığında ortaya çıkan yıkımın ne kadar kalıcı olduğunu göstermektedir. Bugün yaşananlar, "bir daha asla" sözü........

© Anadolu Ajansı Analiz