menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bölünmüş bir toplum ve orduda kriz: İsrail için kim kan döküyor, kim dua ediyor?

12 0
07.08.2025

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuğçe Ersoy Ceylan, İsrail'deki askerlik tartışmalarını ve toplumsal bölünmeyi AA Analiz için kaleme aldı.

***

İsrail’de askerlik, bir vatandaşlık yükümlülüğünün ötesinde, ideolojik bir sadakat testi, toplumsal bir eşitlik ölçütü ve siyasal bir çatışma alanıdır. Devletin kuruluşundan bu yana zorunlu askerlik, ortak tehditlere karşı ulusal birliğin simgesi olarak görülmüştür. Ancak zamanla bu birlik miti, derin dinsel, sınıfsal ve ideolojik ayrışmalar karşısında sarsılmaya başlamıştır.

Haredi toplumunun erkek bireyleri, yeşiva eğitimi gerekçesiyle askerlikten muaf tutuluyor. Bu durum, özellikle seküler Yahudi toplumu içinde büyük bir adaletsizlik duygusu yaratıyor. Devletin bekası için bedel ödeyenlerin sadece bir kesim olduğu algısı, toplumsal eşitlik ilkesini sarsıyor. “Kimi dua ediyor, kimi kan döküyor” söylemi, bu rahatsızlığın halk arasındaki ifadesi haline gelmiş durumda.

Bu muafiyetin korunması, sadece dini gerekçelerle değil, siyasi dengelerle de ilgili. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun başını çektiği koalisyon hükümetleri, Haredi partilerin desteğine bağımlı olduğundan, bu ayrıcalığın yasal olarak kaldırılması sürekli erteleniyor. Ancak 7 Ekim sonrasında toplumun çok daha geniş kesimlerinin askere çağrılması ve Haredi gençlerin muafiyetini korumaya devam etmesi, bu eşitsizliğin daha da görünür hale gelmesine yol açtı. Dolayısıyla askerlik artık sadece bir yükümlülük değil, aynı zamanda ayrıcalığın ve dışlanmışlığın haritasını çizen bir alan haline geldi.

İsrail’de askerlik karşıtı hareket, özellikle 1980’lerden itibaren Batı Şeria ve Gazze’deki askeri uygulamaları ahlaki olarak reddeden gençlerle birlikte güç kazanmıştır. Vicdani retçiler, işgal altındaki topraklarda görev almayı reddederek hem devletin militarist politikasını hem de onun uluslararası hukukla çelişen uygulamalarını sorguluyor.

Bu bağlamda, 2004 yılında kurulan "Breaking the Silence" (BtS-Şovrim Ştika) adlı sivil toplum kuruluşu, görevlerini tamamlamış askerlerin, Filistin topraklarında bizzat tanık oldukları şiddet, aşağılayıcı uygulamalar ve hukuksuzlukları ifşa etmelerine alan açıyor. BtS’nin yayımladığı tanıklıklar, İsrail ordusunun rutin haline gelmiş pratiklerinin nasıl sistematik bir işgal mimarisine dönüştüğünü ortaya koyuyor. Tanıklıkların ortak noktası, şiddetin “istisnai” değil, kurumsallaşmış ve gündelik bir biçimde işlendiğidir. Örneğin bir asker, Hebron’da gece baskınlarında sivillerin korkutulmasının “caydırıcılık taktiği” olarak emir verildiğini; başka biri, yaşlı bir Filistinlinin evinin “eğitim amaçlı arama” bahanesiyle defalarca basıldığını anlatır. Bu anlatılar, askerlik hizmetinin yalnızca bir güvenlik görevi değil,........

© Anadolu Ajansı Analiz