Dahilik mi, Delilik mi?
Peki ya, tüm büyük dehalar ve dâhiler, sadece toplumun “normal” sınırlarını aşmış ve bu yüzden “deli” diye yaftalanmış insanlarsa?
Bu etiket, gerçeğin ta kendisi mi, yoksa rahatlık alanımızı tehdit eden her şeye vurduğumuz bir damga mı?
Bir parkta oturduğunuzu hayal edin!
Yan banktaki kişi, defterine durmaksızın karmaşık şemalar çiziyor, ara sıra yüksek sesle kendi kendine konuşuyor ve etrafındaki hiçbir şeyle ilgilenmiyormuş gibi görünüyor. İlk içgüdüsel tepkiniz ne olurdu?
Çoğumuz, rahatsız olur, garipser ve zihnimizde hızla “Bu adamda bir tuhaflık var” etiketini yapıştırırız. Oysa aynı davranışlar, tarih kitaplarında bir dehanın “derin düşünceye dalması” olarak anlatılabilir. Buradaki tek fark, sonuçta ortaya çıkan üründür.
Toplum, başarıya dönüşmeyen sıra dışılığı “delilik”, dönüşeni ise “dahilik” olarak kutlama eğilimindedir.
Gündelik hayatta, çalıştığınız yerde sürekli itiraz eden, "imkânsız" fikirlere kafayı takan meslektaşınız da başarısız olduğu sürece "sorunlu", fikri tuttuğunda ise "vizyoner" ilan ediliverir. Bu acımasız denklemin neresindeyiz?
Antik Yunan’dan beri filozoflar bu ince çizgiyi sorgulamıştır. Platon, şiirsel yaratımın kaynağını “ilahi bir delilik” (mania) olarak tanımlar. Ona göre, akıl tek başına büyük sanatı ve keşfi doğuramaz; aklın sınırlarını aşan bir esrime hali gerekir.
Nietzsche ise daha da ileri giderek, “Bir tutam........





















Toi Staff
Tarik Cyril Amar
Gideon Levy
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d