Akıllı Olan Müslümandır Müslüman Olan Akıllıdır
Her insan günün birinde ölecek ve hesaba çekilecektir. Hesabımızın kolay olması adına hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmemiz son derece önemli ve gereklidir. Müslüman olmamız da bunu gerekli kılmaktadır.
Bizler öldükten sonra öne çıkan vasfımız ile anılacağız. Her insan; dünya hayatında öne çıkan sıfatıyla, gece gündüz yerine getirdiği ibadetleriyle, boğazına kadar daldığı haramları ile, uğraştığı işiyle, adıyla ve sanıyla anılır. Kimisi de yaptığı siyasetiyle, sahnede yükselttiği sesiyle, insanlara telkin ettiği düşüncesiyle, isyanıyla, inkârıyla, nifakıyla, oynadığı oyunlarıyla, kimisi de her şeye rağmen çevirdiği entrikalarıyla anılır. İllaki anılır yani.
Sen yaşadığın Kur’an’la, sünnetten aldığın ilhamla, yaşadığın İslam’la, her yerde tanıttığın Peygamber (s.a.v.)’le anıl. Hayat düsturu edindiğin doğrularınla anıl, kovulduğun dokuzuncu köyün adıyla anıl. Çünkü İslam’da yer, bölge, şehir, isim, ırk, cinsiyet, yaş ve kültür üstünlüğü yoktur. İman ve amel farklılığı vardır. Nerede yaşarsan yaşa, İslam ile yaşa. İslam’ın emirleri doğrultusunda bir yaşam sürdür ve bu minvalde gerçekleşecek bir ölüme kucak aç. Allah’tan sakın. O’ndan kork. O’na yönel. O’nun emirlerine sarıl. Unutma! İslam’ın dışında yakalandığın her çeşit ölüm, seni suyun dibine çeken, boğulmana vesile olan ayağına takılı bir takoz olacaktır. Laik olarak ölme, Demokrat olarak ölme, Kanun adamı olarak ölme. İçkiyi, kumarı, faizi, zinayı savunan biri olarak ölme. Sosyalist, Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Asabiyetçi veya Irkçı biri olarak ölme. Buna son derece dikkat et; “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran/102) Ne yaparsan yap, nasıl davranırsan davran, nasıl düşünürsen düşün ancak Müslüman olarak ölmeye bak. Buna dikkat et. Hesabın kitabın bu yönde olsun. Başka bir ölüm çeşidi paklamaz seni.
Unutmayın ki akıllı olan Müslümandır, Müslüman olan da akıllıdır.
Senin için geçmişten gelen bir üstünlük, ırksal bir farklılık, kişisel ve cinsiyete bağlı bir öncelik yoktur. İster doğuda yaşa ister batıda. İster Ahmet ol ister Fatma. İster Kürt, ister Türk, ister Arap ister İngiliz olarak dünyaya gel. İster Mekke ister Moskova, ister Medine ister Pekin’de yaşa. Sen Müslüman olarak hayatını sürdürmek ve Müslüman olarak ölmek zorundasın. Senin için bunun dışında başka bir çıkış kapısı yoktur.
Kim bu dine uyarsa, kim bu dinin emirlerini yaşamaya, haramlarından uzaklaşmaya çalışırsa o kazanır. Kazanma ve başarıya ulaşma sadece dünya ile sınırlı bir olgu olduğunu da düşünme. Hayat süreklilik arz eden bir konudur. İnsan da bu sürekliliğe göre programlanarak yaratılmıştır. Bu dünyaya anlam katan ve anlamlandıran ana unsur, ahiret hayatıdır. Ahiret hayatı olmamış olsaydı dünya hayatı da manasını yitirerek anlamsızlaşacaktı. Dünyayı anlamlı kılan asıl etmen, ahirete yönelik açılan kapı olmasıdır. İnkâr etmek veya kabul etmek senin elindedir.
Kazanmayı, başarılı olmayı bu dünya ile sınırlı tutmak akıl tutulmasından başka bir şey değildir. Bu dünyada kazançlı çıkmak önemlidir. Ama unutmamak lazımdır ki ahirette kârlı çıkmak çok daha önemli bir iştir. Asıl olan ahirette cennete kanat çırpmak, cehennemden azade olmaktır. Akıllı olmak, aklını çalıştırmak bunu gerekli ve zorunlu kılmaktadır. Cehenneme duçar kalmış bir insanın aklının var olması bir mana ifade etmez, hatta yük olur sahibi için.
Kim de bu dine saldırırsa, kim bu dini değersizleştirmenin gayretine girişirse, yok hükmünde kabul ederse, kim bu dine uymazsa o kaybeder. Bu işin lamı cimi yok. Pişmanlık da fayda vermeyecektir. Kişi ahirette cehenneme duçar kaldığında anlayacaktır bu konunun ehemmiyetini. Artık geri dönüşü de yok bu işin. İşte asıl pişmanlık, asıl bedbahtlık, asıl akılsızlık ve asıl zarar budur. Aklını kullanamamak bu olsa gerek. Dünya ile sınırlı kalan, tek taraflı ve kısır bir bakış açısı olması gereken mükemmel bir bakış açısı değildir.
Allah’ın gönderdiği kitaba, seçtiği elçiye, koyduğu kurallara iman etmede sıkıntı yaşayan kimi insanın gözlerinin önünde cereyan eden bazı olayları olması gereken veçhiyla anlamıyor olmalarını veya tersten anlamalarını gayet normal bir durum olarak görüyorum. Bu gibi kişilerin olayları tersten anlamalarının en bariz sebebinin akıllarını kullanamıyor olmalarından kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer aklını kullanabiliyor olsalardı evvela Kitaba, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ya, İslam dinine iman ederlerdi. İman akıllı insanların işi olduğuna göre iman etmemek akılsızların işidir.
Bir daha söylemek istiyorum ki akıllı olan Müslümandır, Müslüman olan akıllıdır.
Kur’an okumayan, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i tanımayan ve hadislerden habersiz kişiler ile dini meseleleri mütalaa etmek, fikir alış verişinde bulunmak, bir olay hakkında gerçek bir analiz........
© Akasyam
