Agos’a yeniden merhaba
Giderek kendimi yaşlı hissettiğim şu zamanlarda gazetenin bana ne hissettirdiğini anlatmam çok olacak gibi geliyor insanlara. Tekrara düşmek riskini göze alarak yine yazacağım. Koltuğunun altındaki gazeteden insan karakteri analizi yapan bir neslin çocuklarıyız ne de olsa. Dedemin kıvırıp koltuk altına aldığı gazeteyle ağır ağır Heybeliada’da Refah Şehitleri Caddesi’nden yukarı yürüyüşünü hatırlarım. O çok ehemmiyet vermezdi gazetesinin kırışmasına falan ama babam -sonraları ondan miras olarak ben de- gazeteyi ilk açan olmayı önemserdik mesela.
O nedenle bu köşede ilk adımı gördüğüm gün hayatta kendimden en memnun olduğum anlardan biriydi. 20 Eylül 2013 gününde çıkan ilk yazıdan sonra yayınlanan yazılar Tomo Abinin ittirmesi, Rober’in emeği ile kitap oldu sonradan. Giderek biblofil olmaktan biblomaniye dönüşen bir kitap meraklısı için inanılmaz bir şeydi baskıdan yeni çıkmış kitabını ele almak. “Obur” yazıları var eden Agos yazılarının toplandığı kitabın kapağında seçime hazırlanan siyasetçi gibi nurlu ufuklara bakıyordum.
Ben ilk yazılarımı yazmaya başladığımda bazı şeylerin daha güzel olacağına dair ümitler yeşermese de var olmaya devam ediyorlardı. Son yazılara baktığımda ise belki de gelecekten umudunu yitirmekten dolayı hep eskileri yazdığımı fark ettim. Umutlu ya da umutsuz aslında bütün yazılar tabii ki yemekle içmekle alakalıydı. Ne demişler ayının bildiği kırk türkü, kırkı da armut üzerine…
Groucho Marx’ın çok sevdiğim bir sözü var: “Beni üye yapacak olan kulübe, ben üye olmam.” Onunla aynı karakterde olmamdan mütevellit herhalde........
© Agos
