menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sessizlik

13 7
previous day

“Biraz da susmalıyız,

insan bir şeyler aramalı kendinde.”

“Umutsuzlar Parkı”

Edip Cansever

Her yerde sesler var. Konuşmalar, konuşmalar, konuşmalar. Uzayıp giden konuşmalar. Dinleyen yok. Sessizlik yok. Gürültüyle, uğultuyla kaplı bir dünya.

Kentler sesten, bağırışlardan ibaret. Dışımızda sesler, içimizde sesler. Bir ses topunun içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Buna bir de görüntüler ekleniyor.

Görüntü ve ses bombardımanı altındayız. Sessizlik ise çok uzaklarda…

Soren Kierkegaard, “Kahkaha Benden Yana” adlı kitabında, “gevezelik nedir?” diye sorar. Ona göre gevezelik, konuşmakla susmak arasındaki farkın ortadan kaldırılmasıdır. Sadece gerçekte nasıl suskun kalacağını bilen bir kişi gerçekten konuşabilir ve hareket edebilir.

Suskunluk içebakışın, iç dünyanın özüdür. İnsanların dikkati artık içlerine dönmüyorsa, kendi içsel hayatlarında memnun değillerse, sürekli başkalarına ve kendileri dışındaki şeylere yöneliyorsa, gevezeliğin zamanıdır.

Şükrü Erbaş, “Kum İle Su” kitabında; sessizliğin bir derinlik, incelik, saygı, farkında olma hali olduğuna inanıldığında, yapılacak en iyi bir-iki şeyden birisinin susmak olduğunu dile getirir. Ona göre dünyamızda her şey saygısız bir gürültüye dönüşmüş durumdadır.

Emil Michel Cioran, “Umutsuzluğun Doruklarında” adlı kitabında şu soruları sorar:

“Neden insanlar kesinlikle bir şey gerçekleştirmeye can atıyorlar? Serinkanlı bir dinginlik içinde, şu göğün altında hiç kımıldamadan dursalar çok daha iyi etmezler mi? Yapılması gereken ne var ki? Bunca çaba, bunca hırs niye?

Günümüzde insan sessizlik duygusunu yitirir. Ha bire, nefes dahi almadan konuşup durur. Ne........

© Afyon Postası