Hayırlı Ramazanlar!
Bir zamanlar Ramazan adı verilen, on bir ayın sultanı, insanların gündüzlerini İlahi yasanın koyduğu yükümlülükle oruç ibadetine ayırıp, geceyi mahyalarla aydınlatıp ihya ettikleri bir mah-ı mübarek vardı. Tekke ehli başka, medrese ehli başka görür, başka türlü ihya ederdi. Sıradan halk için ise iftardan sahura kadar geçen zaman, gölge ve orta oyunlarıyla, meddahlarıyla, sonradan kantoları ve evlilik düetleriyle bir eğlence, evet eğlence vaktiydi.
Çocukken e-5 otoyolundan geçerken şöyle bir bilbort gördüğümü hatırlıyorum. “Ramazan eğlence değil, ibadet ayıdır”. Altında da Saadet Partisinin amblemi vardı. Kısaca ‘muhafazakar’ olmakla övünen bir siyasi teşkilat, ‘ecdadın’ Ramazandan anladığı şeyden üstü kapalı bir memnuniyetsizlik duyuyor gibiydi. Püritence bir refleksle ibadet ayına sahip çıkıyor, onu gündelik olandan, etraftaki yozlaşmış dünyadan korumak istiyordu. On bir ayınız sizin olsun, Ramazanımızı bize bırakın diyordu. Peki oradan buraya nasıl gelmiştik?
Avrupa ülkeleri bir zamanlar yılın üçte birinin ‘bayram’ olduğu, özellikle kış aylarını hasat beklerken, ortak bir ateşin etrafında hem bedensel hem de manevi olarak ısınarak soğuk günlerin aynı bizim Ramazanımız gibi ihya edildiği yerlerdi. Bugün dahi bir kilise........
© ABC Gazetesi
