Hayat yolunda vazgeçmeyi de öğrenmek gerek
Klinik psikolog, psikoterapist ve yazar Tuğçe Isıyel'in Benim Yüzümden adlı novelasında ilginç bir ifade var;
"...insan geçmişinin dışında neye tutunabilir ve geçmişinin dışında neyi değiştirebilir ki? Hiçbir şeyi. Değişirse ancak geçmiş değişir. Şimdinin bilgisiyle yoğrulabilecek tek zaman parçacığı geçmiştir."
Geçmişe tutunmak istemek, bana biraz 'geçmişe rağmen' istenen bir eylemmiş gibi geliyor. Çünkü geçmiş bazen üzerimizden öfkesini tek bir saniye bile çekmeyen öfkeli bir komşu, bize dair tahammülünü yitirmiş arkadaş gibidir.
Teselli üzerine bir risalesi vardır Seneca'nın. Ünlü Latin düşünür, beş yüz küsur yıl önce söz konusu risalesinde faniliğimize dair bir 'teselli fikri' inşa etmeye çalışmıştı.
Sanırım geçmiş, bir biçimde zihnimizde ve hayatımızın bir yerinde yaşamaya devam ediyor. Özellikle de biz ona sarıldıkça şefkatli sinesini bize alabildiğine açarak bize hayatın bir bütün olduğunu hatırlatıyor. Tuğçe Isıyel'e bu çetrefilli meseleye dair bir soru yönelterek başlamış olayım söyleşime...
SONUÇLAR KUYUSU OLARAK GEÇMİŞ!
Sahiden de geçmiş bize teselli olabilir mi?
Hepimizin kişisel bir tarihi var, ailemizden miras aldığımız özellikler, çocuklukta karşılanan ve karşılanmayan ihtiyaçlarımız, ideallerimiz, zaaflarımız, bilinçdışı süreçlerimiz bu kişisel tarihin parçaları. Bizler ancak geçmişimizi anlayarak onunla bağ kurarak doyumlu bir şimdiye ulaşabiliriz. Buna geçmiş yaşantılardan ders almak da dahil, geçmişte kaybedilenlerin yasını tutmak da..
John Berger, “Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir. Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur,” der. Geçmişi bugünle yoğurmak önemli, daha doyumlu, daha mesut bir bugün yaşamak için.
Kaleminizin rotasını ruhsal alandan edebi alana taşıdınız ve Benim Yüzümden geldi. Bize biraz romanınızdan söz eder misiniz?
Önce kahramanımdan söz edeyim size. Bir ilişkiyi oldurma çabasına girişmiş bir kadından! Bu karakteri incelediğimizde hem bireysel hem de kuşaklararası aktarılan geçmiş travmalarından, yaşadığı ilişkiye taşıdığı birtakım malzemeler görüyoruz. Karakterimiz sanki bu ilişkide başarılı olabilirse kendisini temize çıkaracakmış gibi bir düşüncesi var.
Hayatta bazı konularda yaşadığımız o ısrarlı çabanın kökleri çok başka yerlerde dallanıp budaklanmış olabilir. Çünkü hayatta bazen, bazı durumlarda vazgeçebilme becerisine sahip olmamız gerekir. Ancak bir yandan da vazgeçmekten korkuyoruz. Vazgeçersek başarısızlığı yüklenmek zorunda olduğumuzu düşünüyoruz. Vazgeçersek bir kayıp yaşayacak ve bir şeylerin yasını tutmamız gerekecek. Buna cesaret edemiyoruz. İşte Benim Yüzümden'in kahramanı da tam böyle biri işte.
ÖTEKİ İLE BÜTÜNLEŞME ARZUSU
Romanda aşkla ilgili bir tefekkürü de var kahramanınızın. O vakit 'aşk'la ilgili olsun sorum: Aşkı öbür duygulardan ayıran nedir?
Aşk, 'öteki' ile bütünleşme arzusudur. Öteki üzerinden bir tamamlanma, eksik gedik kapatma arzusu. Bu açıdan aşkın bir illüzyon tarafı olduğu kesin. Kişinin neredeyse kendisini unutmasını sağlayan, hatta tüm libidinal yatırımını karşısındaki kişiye yaptıran çok yüksek bir duygu. O yüksekliğin bitişi ya da ayakları yere basan bir hale gelmesi çoğu zaman kişiyi hüsrana uğratabiliyor ama asıl hikaye de ondan sonra başlıyor zaten. Aşkın yaşanma biçimine bağlı olarak da kişiyi çok dönüştüren, kendisiyle karşılaştıran, ona kendisini hatırlatan hatta kendisini “başka türlü” sevmesini sağlayan da bir duygu.
YAZMANIN SÜRPRİZLİ........© 9 Eylül Gazetesi
