menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Midas kapitalizmi!

13 3
19.10.2025

BERGAMA’DANA SİYANÜR GÜNLÜKLERİ-21

Söylenceler insanlık tarihinin en eski düşünce ürünlerinden biridir.

Yalnızca eski tanrıların ve kahramanların efsanevi öykülerini anlatmaz; aynı zamanda insan doğasını, toplum düzenini, evrenin gizemlerini ve ahlaki ilkeleri de sorgular.

Bu yönüyle söylenceler/ mitolojik öyküler, yalnızca geçmişin kalıntıları değil, bugünün insanına da seslenen derin anlamlı anlatılardır.

Örneğin, Helen anlatılarında; Narkissos olağanüstü güzelliğiyle tanınan genç bir erkektir. Ancak kibirli ve kendine hayran bir kişidir.

Ona âşık olan çok olur ama o kimseyi sevmez.

Tanrılar, bu kibri cezalandırmak için onu suda gördüğü kendi yansımasına âşık ederler.

Kendi yansımasına kavuşamayınca eriyip solar ve sonunda “nergis” çiçeğine dönüşür.

Bu öyküden alınacak ders; aşırı benmerkezciliğin bireyi gerçeklikten kopardığı ve yalnızlığa sürüklediğidir.

Günümüze “Narsisizm” tanısı da bu anlatıdan doğmuştur. “Kendine hayranlık”, bireysel ve toplumsal ilişkileri çürütür.

Bir diğer Helen masalında, “İkaros” babasının uyarılarına rağmen güneşe fazla yaklaştığı için balmumundan olan kanatları erir ve düşer.

Bu öykünün bize verdiği mesaj; ölçüsüz özgüven ve uyarılara kulak tıkamanın yıkıcı sonuçlar doğurabileceğidir. Bilimin, teknolojinin ve gücün sınırları olduğu unutulmamalıdır.

Mitolojik anlatılar düşsel görünseler de gerçeklere dokunurlar.

Olağan dışı öykülerden çıkarılacak uyarılar bireyin hem kendini tanımasında hem de toplumla ilişki kurmasında bir pusula olabilir.

Mitolojiyle uğraşmak, sadece eski tanrılara, tanrısallara değil, kendi içimizdeki tanrılara, canavarlara ve kahramanlara bakmak demektir.

(Narkissos ve Echo. John William Waterhouse (1898) Temsili Resim)

***

Çocuklara da anlatılan bazı söylenceler iyi bilinir, sıkça anlatılır.

Öykü antik çağda Anadolu'nun batı ve iç bölgelerinde yer alan Frigya ülkesinde geçer.

Frigya, o zamanlarda yaklaşık olarak bugünkü Afyonkarahisar, Eskişehir, Kütahya ve Ankara çevresini kaplıyordu.

Trakya kökenli Frigler, İ.Ö. 1200'lerden itibaren Anadolu’ya gelip yerleşmişler, Manisa’ya kadar yayılmışlardı.

En parlak dönemlerini İ.Ö. 8. yüzyılda (2800 yıl önce) yaşadılar.

Başkentleri, Ankara'nın Polatlı ilçesi yakınlarındaki Gordion’du.

Hani, buradaki çözülmez denilen kördüğümü bir kılıç darbesiyle çözdüğü söylenen Büyük İskender’in Gordion’u.

Frigya’nın en ünlü kralı Midas idi.

“O”, hem gerçekten yaşamış bir Anadolu Kralıydı hem de insanlık tarihinin ibret alınacak en evrensel durumlarından bazılarına özne olan bir mitolojik kişiydi.

Bakın Midas’ın yıllardan beri dilden dile dolaşan, çoğu kişinin bildiği ama aldırmadığı, insanları uyaracak, farklı düşünmelerini sağlayabilecek öyküleri bize neler anlatacak!

Hadi hafızamızı tazeleyelim!

(Midas’ın altın dokunuşuyla meyvelerin altına dönüşmesi. Yapay Zekanın (AI) modern resimli yorumu)

***

Frigya Kralı Midas, bir gün sarhoş halde bulunan, tanrı Dionysos’un eğitmeni Silenos’u sarayında misafir eder, ağırlar.

Dionysos’a, antik çağın Ege dininde sanatın, üzümün, şarabın, coşkunun tanrısı olarak tapınılırdı.

Silenos da gövdesinin üstü insan, altı keçi olan, yaşlı bir satyr (mitolojik vahşi orman varlığı), düşsel bir yaratıktı.

Mitoloji onu aynı zamanda bilge bir kişilik olarak tanıtır.

Silenos, ilk doğa filozoflarından biri gibi görülür:

O, insana “ölümlülüğün farkına varmayı ve doğayla birleşmeyi” önerir.

Silenos’un, tanrı Dionysos’u büyük olasılıkla bugünkü Aydın’ın Sultanhisar ilçesi civarındaki antik Nysa kenti (Nysa ad Maeandrum) kırsalında büyüttüğü söylenir.

Sadece “yetiştirmez”; ona bilincin sınırlarını aşmayı, doğayı kutsal bir varlık gibi hissetmeyi öğretir.

Midas’ın konukseverliğinden memnun olan Dionysos, buna karşılık Frigya Kralından bir dilekte bulunmasını ister.

Böyle bir buyruğa kim hayır diyebilir ki!

Tabii ki Kral Midas da!

Ancak Midas aç gözlülük eder, dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini talep eder.

Tanrı Dionysos bu dileği yerine getirir.

Başlangıçta Midas sevinir.

Krallık yetmez, sahip olduğu zenginlik yetmez, ne güzel, daha da zengin olacaktır!

Böylece Midas’ın dokunduğu her taş, eşyalar, hatta çiçekler bile altın olur.

Ne ihtişam!

Ancak çok geçmeden bu gücün ona zarar verdiğini anlar.

Yiyeceği, içeceği, gereksinim duyduğu her şey altına dönüşmektedir. Sapsarı!

Oysa altını köpeklere atsan yemez ki!

Koca Kral açlık ve susuzluktan kıvranmaya başlar.

Bir gün çok sevdiği kızına sarılınca, olan olur!

Kız bir anda, gözlerinin önünde dona kalır, altından cansız bir heykele dönüşür.

(Kral Midas ve altına dönüşen kızı. Walter Crane (1893) Temsili resim)

Artık kızının o sıcaklığı, gülümsemesi, sesi, sevecenliği yoktur. Yerinde soğuk, parlayan bir altın yığını durmaktadır.

Kral Midas, geç de olsa büyük bir pişmanlıkla ne yaptığını fark eder.

Koşar, gider, Tanrı Dionysos’a yalvarır: “Kurtar beni bu lanetli altından!”

Dionysos gülümser, anladın mı diye başını sallar Midas’a.Kralın umarsız haline acır, verdiği dersi anladığını görür.

Altının bu ölümcül lanetinden kurtulması için,........

© 12punto