menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’nin kuruluş paradigmasında özerklik var mıydı?

18 4
31.08.2025

YILDIZHAN YAYLA HOCAMIN İKİ TEZİ

Galatasaray Üniversitesi’nin kurucu Rektörü Prof. Dr. Yıldızhan Yayla fakültede (İÜSBF) İdare Hukuku hocam olmuştu. Hocamın iki tezi de yayınlanmıştır. Bu yayınlar idare tarihimiz açısından önemli eserlerdir. Önce profesörlük takdim tezinden söz edeyim: “Anayasalarımızda Tevsi-i Mezuniyet ve Tefrik-i Vezaif” başlığını taşır. Kitap 1982 tarihinde (İÜSBF) yayını olarak çıkmıştır.

Öbürü ise doktora tezidir: “Köye Hizmet Teşkilatı” başlığını taşır. Tez 1963 tarihlidir. Kitap olarak 1968’de İstanbul Hukuk Fakültesi tarafından yayınlanmıştır. Meşhur Fakülteler Matbaasında basılmıştır.

Hocam Yıldızhan Yayla her iki tezinde Türk İdare Tarihi açısından son derece önemli iki konuyu ele almıştır. Tevsi-i Mezuniyet ve Tefrik-i Vezaif (Yetki genişliği ve görevler ayrılığı) bu iki kurum 1876 anayasasından cumhuriyet devrimine kadar önemli yönetsel ilkeler olmuşlardır.

Kavramlar özü itibariyle merkezi idarenin (mülki idare) taşradaki en yüksek idare amirinin merkeze danışmaksızın yasalar çerçevesinde yetkilerini takdiri olarak kullanmasıdır. Karar verme yetkisinin kendisine delege edilmesidir.

Burada bahsedilen mülki otorite validir. Yalnız valilik Tanzimat’tan itibaren kapsam ve anlam değişikliklerine uğramıştır. Tevsi-i mezuniyet bir mülki idare kavramıdır. Mahalli idare veya muhtariyetle ilgili değildir.

LOZAN'DA ÖZERKLİK TARTIŞMASI

Mustafa Kemal Paşa ordu müfettişi sıfatıyla Anadolu geçtikten sonra sadece askeri ve mülki erkanla temas etmedi. Birinci Dünya savaşı yıllarından tanıdığı bölge egemenleri ( aşiret reisi feodaller) ile ilişki kurdu. Bunlardan bazıları mütegallibeden bazıları ulemadandır. Erzurum ve Sivas kongresinde bu hegemonya sınıflarının temsil edildiği görülür.

Sivas Kongresi'nden sonra kurulan Müdafaa-ı Hukuk Heyeti Temsiliyesinde “Milli kurtuluş savaşında önderlik edecek bürokratik elitin yanısıra mahalli seçkinlerde bulunuyordu.

Hocam Bülent Tanör’ün sözleriyle ifade edersek Türkiye Büyük Millet Meclisi ulusal ölçekte bir “Kongre iktidarı” olarak kuruldu. Bu meclisin içinde bir çok hassas denge vardı. TBMM Başkanı ve Başkumandan Mustafa Kemal Paşa zafere kadar kurulan statükoyu korumaya özen gösterdi.

Büyük Zafer’den Lozan Barışı'nın imzalanmasına kadar (müzakere sürecinde) Birinci Dünya Savaşı sonundaki fiili durumdan yararlanmak isteyen müttefik hamleleri oldu. Bu konuda en mahir olanlar tahmin edileceği üzere İngilizlerdir. İngiltere, Kürtler, Ermeniler ve diğer gayrimüslim azınlıkları gündeme getirerek TBMM Hükümeti murahhaslarının pozisyonlarını zayıflatmak istemiştir.

Mütttefiklerin temel stratejisi azınlıklara özerklik (ekalliyetlere muhtariyet) talep etmek olmuştu.Türk delegasyonu ise (İsmet Paşa, Rıza Nur, Hasan Saka) eşit yurttaşlık temelinde kurulmakta olan laik hukuku öne sürmüştür. Yeni devlet ve yeni toplumun sinyallerini veren bir savunma çizgisi belirlemiştir. Heyetimiz “yurttaşlık” içinden azınlık hukuku çıkarma girişimlerine karşı tavizsiz davranmıştır.TBMM’nin delegasyonu Barış konferansına gönderirken verdiği “siyasi veçhe” yol gösterici olmuştur.

ATATÜRK İZMİT KASRI'NDA KİMLERLE BASIN TOPLANTISI YAPTI?

Bir yandan Lozan’da barış müzakereleri devam ederken, diğer yandan iç politikada önemli gelişmeler oluyordu. Bu bağlamda , yeni Türkiye’nin idari-siyasi şekillenmesinde önemli ipuçlarını Atatürk’ün İzmit basın toplantısı tutanaklarında bulmak mümkündür. Bu konudaki en esaslı kaynak İsmail Arar’ın “Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı” kitapçığıdır. Bu toplantıya İstanbul basınının önde gelen isimleri davet edilmişlerdi.

Gazeteciler, İzmit’e Ankara Hükümeti’nin İstanbul’daki mümessili Dr. Adnan Adıvar ve eşi Halide Edip Hanım tarafından vapur ile getirildiler. İskele o tarih itibariyle İzmit Tren istasyonuna ve toplantının yapılacağı Abdülaziz Köşküne yakın bir yerde idi. Toplantı dört stenograf tarafından kayıt altına alınmıştı. Hilafet, cumhuriyet, yeni seçim, Halk Fırkası, Kürtlere özerklik meselesi genel olarak gayrimüslim azınlıklar başlıkları ele alınmıştır.

Basın toplantısı 16 Ocak 1923 günü saat 21.30’da başlamış, ertesi gün sabahına kadar devam etmiştir. Toplantıya davet edilen yazarlar şunlardır: Ahmet Emin Yalman (Vakit), VelitEbüzziya (Tevhidi Efkar), Suphi Nuri (İleri), Yakup Kadri (İkdam) İsmail Müştak Mayakon (Tanin), Falih Rıfkı (Akşam), Yunus Nadi (Yenigün).

Bu toplantı, TBMM Başkanı’nın 1923 başında yaptığı Batı Anadolu gezisinin bir parçası olarak planlanmıştı.Gezi, Eskişehir, Arifiye, İzmit, Bursa, Balıkesir, İzmir güzergahı üzerinde gerçekleşmişti.

İZMİT BASIN TOPLANTISINDA KÜRTLERİN MUHTARİYETİ MESELESİ NASIL GÜNDEME GELDİ?

İzmit basın toplantısının yapıldığı günlerde Lozan Konferansının birinci evresi daha devam etmekteydi. İngilizler, Türk cephesinde “Kürtlük” üzerinden bir gedik açmaya çalışıyorlardı. Toplantıda, Ahmet Emin Yalman ve Falih Rıfkı Atay meseleyi gündeme getirdiler. Atatürk’ün bu başlık altında ifade ettiği görüşlerinin en dikkat çekici cümlelerini burada anmakta yarar var. Örneğin, Atatürk şöyle diyor: “ Kürtlük adına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek lazımdır… Erzurum, hatta Erzincan’a kadar giden bir sınır aramak lazımdır. Hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de göz ardı etmemek gerekir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler kurulacaktır. O halde hangi ilin halkı Kürt ise onlar kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir…Sadece Ermenilerdeğil, Keldaniler, Asuriler de yurt istiyorlar. Bunların hepsine yurt vermek gerekirse bize yurt kalmaz. “

Bu ifadelerden Atatürk’ün 1921 Anayasası'nın 11. Maddesinde anılan “mahalli umurda muhtariyet” ötesinde bir özerklik düşünmediği anlaşılıyor. Atatürk’ün bu düşüncesi çok derece olağan.

Barışın imza ve tasdik edilmesinden sonra rejime ilişkin ertelenmiş bütün konular daha açık bir şekilde ortaya konuldu ve zaman içinde çözüldü.

Yeni Türkiye’nin (Türkiye Cumhuriyeti Devleti) siyasi ve idari yapısının tam manasıyla belirlenmesi ise 1924 Anayasası ile gerçekleşti.

MİLLİ MÜCADELE VE CUMHURİYETİN MAHALLİ İDARESİ VİLAYETTİR .

Meşrutiyetten itibaren Türkiye’nin temel idare birimi (mülki ve mahalli idare anlamında) vilayettir. Vilayet tüzel kişiliği ve yerel işlerle özerkliği olan bir idaredir.

1924 Anayasası ile yerel işlerde özerklik kavramının içeriği daraltılsa da kurumsal ilke varlığını korunmuştur. Milli kurtuluş önderliğinin bu........

© 12punto