Lozan karşıtları ve Sevr yandaşları nerede buluşuyorlar?
Türk Milleti olarak her yıl Temmuz ayında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması olan Lozan’ı kutlarız, anarız. Ağustos ayında ise Lozan’ın tam zıttı olan, Kuvayı Milliye kahramanlarının Kurtuluş Savaşı’nda cephelerde kılıçla, süngüyle yırtıp attığı Sevr’i hatırlar, emperyalizmin ülkemize yönelik sonu gelmez hesapları üzerine tekrar tekrar kafa yorarız.
Tarih, bunun için okunur zaten, bu amaçla öğrenilir. Tarih bilgisinin tarihsel bilince dönüşmesinin önemi buradadır. Geçmişte neyi nasıl yaptığımızı ve neleri neden yapamadığımı bilmek, bugünü daha doğru anlamanın, geleceği yüksek isabetle öngörmenin temel koşuludur çünkü.
Milli bayramlara da bu gözle bakmak gerekir. Bir yönüyle ulus olmanın gururunu yaşarız, bir olmanın, beraber olmanın önemini kavrarız, bir yönüyle de her bayramı milli bir muhasebe yapma, tarihe ve atalarımıza karşı bir hesap verme fırsatı olarak görürüz.
PKK terör örgütünün ve siyasal uzantısı DEM Parti ve çevresinin Lozan karşıtlığı, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı, sözde soykırım iddialarını sahiplenişi, Sevr taraftarlığı biliniyor. Lozan’ı reddedip, Cumhuriyet’i Kürtlere karşı asimilasyon ve soykırımla suçluyor, Sevr’i, halklara özgürlük verdiği iddiasıyla sahipleniyorlar. Emperyalizm işbirlikçiliğinin sonucudur bu tutum, şaşırmıyoruz.
Bu yıl Lozan, her zamankinden daha yoğun bir tartışma altında kutlanıyor. ABD’nin Ankara Büyükelçisinin açıklamalarını, Cumhurbaşkanının, Türk – Kürt – Arap beraberliğine ilişkin açıklamalarını, MHP Genel Başkanının, iki cumhurbaşkanı yardımcısından birinin Kürt, diğerinin Alevi olmasına yönelik açıklamalarını biliyoruz.
ASKER DİPLOMATLAR KUŞAĞINDAN İSMET PAŞA
Belleğimizi tazeleyelim, çok çetin geçmiştir Lozan müzakereleri. Çünkü öncesinde, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ve 10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması vardır. Sevr; Osmanlı Devleti’ni tasfiye edip, Anadolu’da küçük bir toprak parçasını Türk Milleti’ne bahşederken, Türkleri özgürlükten, bağımsızlıktan, egemenlikten yoksun, onursuz bir hayata mahkûm etmiştir. Bir esaret ve zillet belgesidir. O nedenle Lozan; Harb-i Umumi’nin (1. Dünya Savaşı) ve Kurtuluş Savaşı’nın değil, gerçekte, yüzyılların hesaplaşmasına tanık olmuştur. Nitekim müzakerelerde, Türk Heyeti’nin baş delegesiolan İsmet Paşa’nın yaptığı konuşmayı, heyette bulunan Ali Naci Karacan şöyle özetlemiştir: “Bu bir konuşma değil, Türkiye’nin çektiği acıları yansıtan bir iddianamedir”.
Belirtmek gerekir; Lozan’da İngiliz heyetinin kafasında, Sevr’in bir parça yumuşatılmış halini Türklere kabul ettirmek vardır. Mondros Mütarekesi de belleklerindedir, Wilson Prensipleri de. 14 maddelik Wilson Prensipleri’nin 12. Maddesi şöyledir: “Osmanlı İmparatorluğu’nun, nüfusunun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölümlerinde Türk egemenliği güvence altına alınmalı; İmparatorluk sınırları içindeki diğer ulusların yaşam güvenlikleri ve özerk gelişimleri sağlanmalıdır. Çanakkale Boğazı, uluslararası güvenceler altında tüm gemilere ve ticarete sürekli olarak açık hale getirilmelidir”.
Bir diğer ifadeyle 12. madde, Anadolu’da Ermeni devleti ve Kürt devleti kurulmasının altyapısını hazırlamaktadır. Dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından, 8 Ocak 1918 tarihinde, Kongre’de açıklanan ilkeler, Osmanlı’da kimi çevreleri çok heyecanlandırmış, umutlandırmıştır. Öyle ki Wilson Prensipleri Cemiyeti adında bir dermek kurulmuştur İstanbul’da, 4 Aralık 1918 tarihinde. Derneğin yönetim kurulunda da tanıdık isimler vardır. Halide Edip Adıvar, Refik Halid Karay, Ali Kemal, Hüseyin Avni Bey gibi… Cemiyetin önemli üyeleri arasında ise dönemin tanınmış gazetecileri vardır, Ahmet Emin, Necmettin Sadık, Yunus Nadi, Celal Nuri gibi… Cemiyet, 5 Aralık 1918 tarihinde ABD Başkanı Wilson’a mektup yazarak, ABD mandasına girmeyi talep etmiştir.
ABD VE İNGİLTERE’NİN HEDEFİ NEYDİ?
Lozan’da gözlemci olarak bulunan ABD’nin başkanı Wilson da, İngilizlerin ünlü devlet adamı Lloyd George da Türkleri haritadan silmeye kararlıdırlar. Sevr’de İç Anadolu’ya sıkışmış bir Osmanlı vardır, hiçbir egemenliği yoktur. Hilafet, saltanat emperyalizmin emrindedir, Boğazlar’da egemenliği yoktur. Bursa, Edirne, İstanbul yani Osmanlı’nın üç başkenti de işgal edilmiştir.
Asker diplomatlar kuşağının seçkin temsilcilerinden olan ve bu niteliğini Lozan’dan önce, Mudanya Mütarekesi (11 Ekim 1922) müzakerelerinde, TBMM temsilcisi olarak kanıtlayan İsmet Paşa, İngiliz emperyalizmi ve onun uydusu, vekil gücü olan Yunanistan’ın haksız, hukuksuz, hayasız hücumlarını anlatıp ve........© 12punto
