menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Genetik Mühendisini Kasiyer, Öğretmeni Kurye Yapan Sistem Nerede Hata Yaptı?

11 1
06.08.2025

Üniversite tercihleri kapıda. Gençler hayatlarının yönünü belirlemeye çalışırken, sahte diplomalar, liyakatsizlik ve derin bir adaletsizlik duygusu onların hayallerinin önüne geçiyor. Hayalleri daha başlamadan bastırılıyor. Oysa dünyanın başka yerlerinde gençler yapay zekâyı, iklim krizini, Mars’ta hayatı konuşuyor. Türkiye’deki gençlerse hâlâ “adalet” diyor, “özgürlük” diyor, “ekmek” diyor. Peki gençliğin kaybolan umudu, toplumun kaybolan neşesi, çürüyen umut damarları nasıl yeniden canlanır?

Tüm bu soruları, New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Şirin ile konuştum. Göle’nin bir köyünden NYU’ya uzanan yaşam öyküsüyle, yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın da ruh haline dair güçlü bir sezgisi var. Sosyal medyanın algoritmasından PISA skorlarına, beyin göçünden okul öncesi eğitime, genetik mühendislerimizi kasiyer, öğretmenlerimizi kurye yapan bu sistemde nerede hata yaptık? Selçuk Şirin ile yalnızca bugünü değil, geleceği de masaya yatırdık.

Selçuk hocam 21.yüzyılın orta yerinde dünya savaşlar, ekonomik krizler, baskıcı yönetimler, seçilmiş krallar ile boğuşuyor dünya nereye gidiyor?

Selçuk Şirin: 2000’lerde büyük bir iyimserlik vardı. İnternet, küreselleşme, Avrupa Birliği’nin güçlenmesi, kültürler arası dayanışma… Ancak bu süreçte gelir adaleti sağlanamadı. Sol siyaset zayıfladı, ortaya çıkan boşluğu popülist liderler doldurdu. Onlar göçmenleri hedef gösterdiler, sosyal medyayı manipülasyon aracı olarak kullandılar. Dünya yine bir köy oldu ama aşağı mahallesiyle yukarı mahallesi çok net ayrılmış bir köy oldu. Dünya, ekonominin o dönem teknolojide gösterdiği sıçramanın faydalarını maalesef adil bir şekilde bölüşmedi. Hem ülkelerin kendi içinde hem de ülkeler arasında gelir adaletsizliği oluştu. Sol sorunlara çözüm bulamadı, böyle olunca global ekonominin getirdiği katma değeri zenginler ceplerine indirdi. Bunun sonucunda popülistler yoksullara, geride kalanlara senin yoksulluğunun sebebi göçmenlerdir, şu etnik gruptur diyerek yeni günah keçileri yarattı. Popülistler sosyal medyayı da çok iyi kullanarak durumu manipüle ettiler. Bugün dünyanın geldiği nokta işte o günlerin bir sonucudur. İnternet teknolojilerinin duygularla insanları manipüle etme becerisi tekelleşti, post truth ortaya çıktı. İnternet ilk çıktığında insanların özgürce kendini ifade edeceğinin sanmıştık böylece daha demokratik daha multi kültürel bir dünya yaratacaktık ama tam tersi oldu. Çünkü 5-6 kişinin ve birkaç ülkenin himayesindeki algoritmalar ve manipülasyon var. Ve herkes bu yalanlara inanıyor.

Bugünkü dönemi değerlendirmemiz 2000’li yılların iyimserliğinden dolayı kötümser görünüyor ama genel olarak aslında dünya en barışçıl dönemlerinden birini yaşıyor, dünyada açlığın en az olduğu dönemlerden biri, tarihsel perspektiften baktığımızda felaket bir durum yok. 2000’lerdeki iyimser beklentiler gerçekleşmediği için bugün böyle yaşıyoruz.

Sosyal medyadan yayılan yalan haberlere, görüntülere inanların sayısı çok fazla!

Geçenlerde bir televizyon programında bana “New York’ta yaşamak artık çok zor değil mi?” diye sordular. Gerekçe olarak da artan suç ve şiddeti gösterdiler. Oysa veriler bunun tam aksini söylüyor: New York tarihinin en düşük suç ve işsizlik oranlarını yaşıyor. Ama sosyal medya öyle bir algı yaratıyor ki insanlar gerçeği değil, sunulanı yaşıyor. Bu yüzden Trump seçim kazanabildi. Algoritmalar bireylerin gerçeklik algısını şekillendiriyor. Buna bireysel olarak karşı koymak çok zor. Üç videoyu geçersiniz, beşincide yakalanırsınız. Bu nedenle yaş sınırı, içerik denetimi, sahte haber üretimine yaptırım gibi düzenlemeleri ancak devletler ve uluslararası kurumlar yapabilir. Avrupa Birliği bu konuda ciddi adımlar atıyor ama tam da bu nedenle hedef hâline getiriliyor ve Birliği bitirmek için her şey yapılıyor.

Bu aslında post truth dediğimiz bela! Hatta ben yazdığım bir makalede buna blind truth demeliyiz demiştim, çünkü gerçek apaçık ortadayken inandığımız şeyler uğruna gerçekleri görmüyoruz, mesela dünya, adaletsizliği, hukuksuzluğu ya da Gazze’deki savaşı bile görmezden geliyor.

İnsan böyle bir varlık! Daniel Kahneman’ın Nobel ödülünü alma nedeni bu, diyor ki biz duygusal varlıklarız ve irrasyonel kararlar veriyoruz, bu sadece ekonomi de değil, ayakkabı alırken, araba alırken de siyasi tercihlerimiz içinde geçerli bir şey. Böyle olduğu için insanların duygusal manipülasyona uğraması kolay oluyor, işte Hitler döneminden de bu oldu. Ama şimdi sosyal medya bu manipülasyonu o kadar kolaylaştırdı ki, insanı korkutmak o kadar kolay ki! Bireylere korku pompalarsanız onları her şeye razı edersiniz.

Bunun panzehiri var mı?

Bireysel olarak eleştirel düşünceyi arttırabiliriz, medya okur yazarlığını güçlendirebiliriz ama bunu kök sebebi bireylerin sebep sonuç ilişkisini kurmakta zorlanması yani verilere dayalı değil duygulara dayanarak karar vermesi. Hal böyle olunca bireysel olarak bununla mücadele etmek zor. Bununla mücadele etmek için uluslararası örgütlerin, kurumların, devletlerin devreye girmesi gerekiyor. Tam da bu nedenle bütün uluslararası kurumlar yok edilmek isteniyor, Birleşmiş Milletler’in bu kadar zayıflatılması bir dizayn, bu anlamda ben umutsuzum. Mesela pandemiden çıktık. Dünya Sağlık Örgütü’nün güçlenmesi beklenir doğal olarak zayıflatıldı. Dünyanın en büyük mülteci krizi yaşanıyor, mülteci örgütleri zayıflatıldı. Bu algoritma hegemonyası önümüzdeki dönemin en büyük sorunu bence. Bugün Elon Musk’ın elindeki güç Trump’da yok. Meta, Amazon çok büyükler, bugün hangi ürünü alacağımıza biz karar verdiğimizi sanıyoruz ama öyle değil algoritmalar tüm seçimlerimizi etkiliyor.

Dünyadan Türkiye’ye geldiğimizde, siz Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz? Qua vadis Türkiye?

Türkiye’de dünyanın gittiği yere gidiyor farklı değil esasen, ben o kadar umutsuz değilim. Şu açıdan; Amerika’da Trump’ın seçimi, İngiltere’de Brexit, tüm bunlarla kıyasladığımızda, 20 kusur yıllık bir iktidarda hala seçimler yapılıyor, hala muhalefet seçimleri kazanıyor, toplumun yarısı hala her şeye rağmen burada farklı bir yönetim farklı bir siyasi parti umuduyla sandığa gidiyor bu çok önemli. Çünkü mesela İran’da halk tamamen umudunu kestiği için........

© 10 Haber