menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Avrupa’nın Yolu, jeopolitik ve tarihten dersler

8 0
16.03.2025

Türkiye jeopolitik konumuyla Avrupa’da yeniden dikkatleri üzerinde topluyor. Geleceğe bakarken geçmişten çıkarılacak dersler var.

Bir süredir Avrupa’yı yeniden konuşuyoruz. Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik hedefini de vurgulamayı ihmal etmiyoruz. Üstelik Avrupa’yı mevcut durumundan ancak bizim kurtarabileceğimizi düşünerek. Geleceğin inşasına ortak olalım istiyoruz. Jeopolitik vurgular söylemimize egemen durumda. Gerisi nasılsa kendiliğinden gelir anlayışındayız. Ne de olsa içimiz dolu, on yılların deneyimiyle zorlu yolun yarattığı düş kırıklıkları var. Öfke duyuyoruz. Suçluyoruz. Güvenmiyoruz. Ama umutsuz da değiliz. Yeni fırsatlar ve sınamalar karşısında Avrupa. Biz de böyle durumlarda Avrupalıyız. Hatırlatalım istiyoruz.
Paris’te François Mitterrand Fransa Ulusal Kütüphanesinde Mahşer sergisini gezdiğinizde, Dünyanın sonunun resim ve filmlerdeki değişik tasvirlerinin içinde dolaştığınızda, aslında son aylarda yaşanan sarsıcı gelişmelere o kadar da aldırış etmiyorsunuz. Bundan daha beteri var diyorsunuz. İlginiz gazetelerdeki yorum ve haber bombardımanından ziyade yeni yayınlara yöneliyor. Robert Menasse, Hubert Védrine ve Edgar Morin’in son kitaplarının içine girmeyi tercih ediyorsunuz.

Avusturyalı yazar Robert Menasse, muhteşem bir kurgu ve kara mizah ile Avrupa Birliği’nin merkezi Brüksel’de bürokrasi çarkları içinde gelişen olayları “Başkent” (Die Hauptstadt) romanında kaleme almıştı. (Türkçeye de çevrildi.)
Geçtiğimiz yıl yayınlanan kitabı “Yarının dünyası – Egemen ve demokratik bir Avrupa – ve düşmanları” başlığını taşıyor. Avrupa Birliğinin ne olduğunu ne olmadığını anlatıyor. Avrupa uluslarının ulus ötesi bir sürece tesadüfen değil nasıl bilinçli ve planlı bir şekilde girdiklerini vurguluyor. Otuz yedi başlık altında kendine has üslubuyla dikkat çeken saptamalar yapıyor. Ufuk açan, tebessüm ettiren, düşündüren, unuttuğumuz ya da bilmediğimiz yönleriyle Avrupa’nın inşasının serüvenini bize hatırlatıyor. Bir anlamda Stefan Zweig’ın “Dünün Dünyası” içindeyiz. Yarının dünyasına uzanıyoruz.
Kitapta geçmişten şaşırtıcı kesitler var. Örneğin, Berlin Duvarı’nın 13 Ağustos 1961 yılında inşa edilmeye başlanmasından daha bir ay geçmeden 8 Eylül 1961’de yayın hayatına giren ve kısa sürede inanılmaz bir sükse toplayan, cep kitabı formatında yayınlanan Alman bilimkurgu serisinin kahramanı Perry Rhodan’ı birden karşınızda buluyorsunuz. İlk sayısının 1971’de üç bloğa bölünmüş – Batı bloğu, Doğu bloğu ve Çin’in egemen olduğu bir Asya Federasyonu- bir dünyada geçtiğini, her biri askeri olarak donanımlı ve birbirine rakip olan bu üç bloğun gezegenin güvenliğini sağlamakta yetersiz olduğunu insanların anladığını, Perry Rhodan’da yıldızlara doğru uçuşa yüzeysel olarak değinildiğini, aslında o dönemde yazılan bir yorumda belirtildiği üzere, bu kitap serisinin birçok insanın uluslar, halklar, dinler arasındaki farklılıkların aşılması arzusuna tercüman olduğunu, fütürist bir barış ve ortak politika projesinin sahneye konulduğunu okuyorsunuz.
Avrupalı “Hiç Kimse”; Kara delik, Tek bir noktada ütopya ve tarih; Yarının dünyası – iyimser bir kestirme mi? Gelecek, popüler; Bardak........

© yetkinreport.com