Muhalefetsizliğin tehlikesi
Türkiye’de siyasetin dönüşümü artık yalnızca siyasi partilerle ya da seçim sonuçlarıyla açıklanamayacak kadar çok katmanlı bir hâl aldı. Parti içi bölünmeler, medya manipülasyonu, toplumsal kutuplaşma, yargı bağımsızlığının aşınması derken, şimdi bir tehlike daha sessizce büyüyor, Muhalefetsiz bir siyasal düzen…
Bu tehlikenin adı, açıkça söyleyeyim, sistemsiz muhalefet değil; muhalefetin sistemli biçimde etkisizleştirilmesi. Dahası, muhalefetin halkın gözünde itibarsızlaştırılmasıyla yetinilmiyor, devletin imkânlarıyla muhalefetin kim olacağına, nasıl konuşacağına, ne kadar yükselebileceğine de karar veriliyor. Bu, artık sadece bir iktidar stratejisi değil, ülke için yönetilmesi giderek zorlaşan bir krizdir.
John Stuart Mill şöyle der:
“Muhalefetin olmadığı yerde özgürlük yoktur. Gerçekler, ancak farklı fikirlerin çatışmasından doğar.”
Bu söz, bugün Türkiye’nin kaybettiği dengeyi özetliyor.
İktidar, 23 yıldır ülkeyi yönetiyor. Ama hâlâ sorumluluğu muhalefet üzerinden tartıştırıyor. “Biz niye buradayız?” sorusu sorulmuyor. Onun yerine “Onlar niye orada?” sorusu üretiliyor.
Muhalefet partileri kendi iç hesaplaşmaları ile meşgul edilirken, iktidar ise halka muhalefeti şikâyet ederek yol alıyor. Sonuç? Denetlenmeyen bir yönetim, denetlenemeyen bir ülke ve denetimsiz bir çöküş.
Karl Popper bu tehlikeyi yıllar önce tanımlamıştı:
“Kötü yöneticileri başımızdan atabilmenin tek yolu, onları seçimle gönderebilmektir. Bu yolun açık kalması, demokrasinin şartıdır.”
Eğer halk, iktidarı........
© Yeniçağ
