Ekonomik Milliyetçilik
Küreselleşme, bir zamanlar dünyanın büyüme motoru olarak öne çıktı. Herkes müşteri, her yer pazar gibi bir algı hakim oldu. Sermaye, teknoloji ve iş gücü akışı serbestleşiyor, sınırlar şeffaflaşıyor ve tek piyasa, tek dünya sloganlaşıyordu. Ancak bugün tablo sanki değişiyor. Salgın; tedarik zincirlerini kırdı, Ukrayna savaşı; enerji güvenliğini yeniden önemli kıldı, ABD-Çin rekabeti; teknolojik bağımsızlığı hatırlattı. Küreselleşmenin sessiz gerileyişi başladı.
Yeni dönemin adını ekonomik milliyetçilik olarak koyabiliriz. Ekonomik milliyetçilik, yalnızca korumacılık anlamına gelmez. Bu kavram artık ülkeler için stratejik sektörlerde (enerji, savunma, gıda, mikroçip, yapay zeka gibi alanlarda) dışa bağımlılığı azaltma, kendi teknolojisini geliştirme ve iç pazarını güçlendirme yönündeki eylemleri kapsar. ABD’nin “CHIPS and Science Act” ile yarı iletken üretimini milyarlarca dolar devlet desteği ile ülke içine çekmesi, Avrupa Birliği’nin “Green Deal Industrial Plan” çerçevesinde yeşil sanayiye dev teşvikler sunması, Çin’in “Dual Circulation” stratejisi ile iç pazarını güçlendirmesi, hep aynı eğilimin farklı yüzleri.
Artık gelişmiş ülkeler kendi ekonomik kaderini küresel zincire entegre olmaya bağlamıyor. Aksine stratejik alanlarda bağımsız kalmayı hedefliyorlar. Bunun adını açıkça söylemeseler de ekonomik milliyetçiliğin kurumsallaşması ile karşı karşıyayız. Devlet, yeniden aktif ekonomik oyuncu haline gelirken, özel sektör de ulusal hedeflerle hizalanmak zorunda.
Şirketler için yeni oyunun kuralları
Şirketler bu tablo karşısında........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein