menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir tel kopar…

45 0
24.08.2025

Çocuktuk. Memleketin tozlu, kirli ve kötü kokan sokakları belediyenin arazözleriyle yıkanırdı. Çünkü bu sokaklardan sadece insanlar, araçlar, sokak hayvanları geçmez, en az üç evin birinde varlığını sürdüren inek veya camız (manda) gibi hayvanlar her sabah nahıra katılır, her akşam aynı ana yoldan sokaklara oradan da evlerin ahırlarına yürürlerdi. Bu yürüyüş esnasında sokaklar ve ana yollar bir tür açık hayvan helâsına dönerdi. Bir de eşek ve at arabalarını yük ve ulaşım aracı hayvanı olarak kullanan esnaf ile ata binerek işine, bağına bahçesine gidip gelen eşrafın bineklerinin dışkıları kirliliğe tüy dikerdi. Sözün kısası, memleket hayvanlar için Fransız Sarayından farksızdı. Yaz aylarında bu durum dayanılmaz bir hal alırdı. Karasinek, sivrisinek, üvez gibi şimdi adını unuttuğum türlü türlü uçucu haşerat, gece ve gündüz olmak üzere nöbeti devralarak hayatımızı zindana çevirirdi.

Şehrin merkezindeki tarıma dayalı pazar yerlerine yakın olmasa da deve kervanlarıyla Aydın’dan, sanıyorum önceleri Halep ve Şam’a daha sonra Güneydoğu’daki ilere kadar gidip dönen Türkmen/Yörük tüccarlar vardı. Bunlar geldiği zaman şehirde bir ses kulaktan kulağa dolaşırdı: “Aydınlılar gelmiş!” Öte yandan güz ve ilkbaharda kollarında bohçaları “Yarpuz var haaa, ıspatan var haa, kuzukulağı var ha!” veya “Çiğ var ha, halbur var ha” diyerek tarhana serilecek ince saz çubuklardan yapılan çiğ tabir edilen 2 metrelik roloları ve hayvan bağırsağından yapılan, buğday, bulgur ve benzeri tahılların, tahıl mamullerinin elendiği çeşitli boyda, çeşitli örgü sıklığında kalburları, elekleri satan, “Abdal kadınları” da o hayatın önemli bir parçasıydı. Ki bu kadınlar kimi zaman cenazelerde ağıtçılık (sıgıt/çılık) yapar ve ölünün “soyka”sını yıkarlardı!

Her gün gelip geçtiğimiz, her köşesini, harabeye dönmüş metruk evlerini en ince ayrıntısına kadar bildiğimiz sokak........

© Yeniçağ