Altın Koza’da seyirci izdihamı vardı
Adana Altın Koza Film Festivali’nin ikinci günü İstanbul’un keyifsiz havasından Adana’nın fön makinesinden çıkmış kadar yakıcı sıcağına dalmak eski günleri hatırlattı. Şakirpaşa Havalimanında İstanbul uçağını çelenklerle karşılayan ve herkese karanfiller-güller uzatan o şenlikli kalabalık sıcağı unutturur, farklı bir insan karakteriyle muhatap olacağınızı daha o saniye hissettirirdi. O zamanlar Türk sinemasının büyük oyuncularından birkaçı da kafilenin içinde olduğundan bu karşılama eski tabiri ile “alâyişe*” dönüşürdü. Hele Cüneyt Arkın veya Türkan Şoray topluluk arasındaysa değmeyin gitsin: Sinema seyircisinin iki yıldız oyuncuya olan şiddetli ve ısrarlı tutkusunu başka bir oyuncu için gösterdiğine şahit olamadım.
Meselenin tabii bir de beraberce festival havasını tattığımız ama bugün artık çoğu hayatta olmayan duayenler tarafı vardı. Agâh Özgüç eşi Meliha Abla, Yılmaz Atadeniz, Yılmaz Köksal, Süleyman Turan gibi şimdi adını sıralamaya kalkarsam sayfada yer kalmayacak kadar çok insan festivallerde en az bir veya bazen birkaç grup oluşturarak şenlik günlerini daha özel, unutulmaz ve nevi şahsına münhasır kılarlardı. O zamanlar en yeni filmleri bir arada yarışırken seyretme imkânı yanında yapımcı, yaratımcı ekip ve oyuncuları ile muhatap olmak gibi bire bir ilişkiler, sinema aurasının günler boyu etrafınızı sarması çok büyük haz veriyordu. Attila İlhan’ın, her ne kadar başka bağlamı işaret eden bir şiiri olsa da şu dizeleri eski festivaller ile bugünküler arasındaki farkı benim uzun uzun yazmama gerek kalmadan anlatır zannımca:
“şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız / o mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız / gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız / yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız / o mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız”
32. Altın Koza’ya dönersek, söylenecek en önemli şey festivalin babasız kalmış, yetimlik çeken bir çocuktan ziyade kafa tutan bir delikanlı edası ile yoluna devam etmeye........
© Yeniçağ
