Milli iradenin tutuklu hali
Önceki gün, İstanbul Belediyesi üzerinden yürütülen operasyonlara bağlı olarak göz altına alındıktan sonra adliyeye götürülmek üzere sıraya dizilmiş belediye başkanları ve bürokratlarını uzun bir kuyruk halinde görüp izledik. Türk siyasi tarihine damga vuran önemli bir fotoğraftı bu. Aynı zamanda Türk hukuk sistemine layık görülen yüksek adalet ilkelerine uymayan bir öfkenin dışa vurumunu yansıtan görüntüydü.
Ortalama akla ve insani, vicdani seviyeye sahip herkesin irrite olacağı bir hukuk dışılığın, “masumiyet karinesi” dedikleri evrensel yargı kuralının nasıl çiğnendiğinin acı bir tablosuydu.
Türkiye bunu hak etmiyor.
Bu görüntüyü Türk demokrasisi de hak etmiyor. Çünkü uzun mücadeleler ve badireler sonunda Türk demokrasisi yükseldiği seviyeden aşağı düşürüldü.
Milletin seçtiklerinin, millete bunları yaşatmağa hakkı yoktur.
Türkiye sanatta, edebiyatta, bilimde, siyasette hukukta ve demokraside dünya ölçeğinde seviye kazanacağı yerde, tam tersine her geçen gün seviye kayıp ediyor.
Yükselişte ve ileri gitmiyor, geriliyoruz.
Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi. Gerileme dönemini kimse fark etmedi. Edenler de söyleyemedi. Söyleseler de aldıran olmadı, olamayacaktı. Sonunda devlet battı.
Osmanlı döneminde dünya istatistik sistemleri yoktu. İlerleme ve gelişmeler takip edilerek sayısal veriye çevrilemiyordu. Ancak şimdi her şey biliniyor.
Tarımda ne durumdasın? Sanayide kiminle yarışıyorsun? Sağlık sistemin ne durumda? Yılda kaç........
© Yeniçağ
