Köklerin ve temellerin dirilişi
1. Dünya Savaşı sonrası, Türk Milleti olarak öldük ve yeniden dirildik. Tıpkı kalbi duran birinin doktorların müdahalesiyle yeniden hayata döndürülmesi gibi.
30 Ekim 1918, Türk Milletinin kalbinin durduğu, nabzının neredeyse sıfıra yakın olduğu sürecin adıdır. Okumalarımdan biliyorum. Meselâ, Karadeniz’de Yunan askeri gemileri başta olmak üzere İngiliz, Fransız, Amerikan gemileri kimseye bir şey sormadan, sormasını da bırak birer hükümran güç olarak devriye geziyor, seni durdurup “nereye gidiyorsun” diye hesap soruyordu.
Karşı kıyılarda yaşayanlar Türk, kasabalar Türk, denizde gezen birçok gemi, taka, motor Türk, ama seni batıranlar düşman. Arkadaşların yardımına gelemiyor.
Ne kadar acı ve çaresiz bir durum.
Sen, bırak düşmanını, kimseye bir şey soramıyorsun, düşman gemileri kendi denizlerinde sana hesap soruyor. İstediği yeri bombalıyor. Kayıkları, motorları batırıyor.
Milli Mücadele’de Rusya’dan korka korka, saklanarak gizlice silah taşıyan kahraman kaptanlar ve gemileri var. Her birinin hikayesi göz yaşartıyor.
Ülkenin bu durumu, sadece vatanseverlerin içini acıtıyor. İşgalden memnun olanların sayısı hiç de az değil. Devlet, siyaset ve politikanın kalbi sayılan İstanbul’da milletvekilleri tutuklanıyor, meclisin basılıyor.
Sadece bunlar da değil. İmparatorluk bakiyesi olan Türkiye toprakları üzerinde; bir zamanlar koruyup kolladığın, çeşitli imtiyazlar verdiğin Ermeni, Rum, Kürt, Arap başta İngiltere olmak üzere itilaf devletlerinden toprak istiyor.
Sen Türk’sün ve hiç kimseden hiçbir şey isteyemiyorsun. Herkes senin olanı başkasından istiyor. Çünkü sen, 1071’den bu tarafa şimdinin galiplerinin........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon